“Korkuyorlar korkacaklar korksunlar
Geliyoruz geleceğiz yakındır
Kim nerede ne işliyor hepsini
Biliyoruz bileceğiz yakındır
Bölüşmüşler memleketin malını
Bekliyoruz gelsin hele yarını
Elimizin nasır balyozlarını
Başlarına vuracağız yakındır
Din alıp satmaya vermişler hızı
Hele şu Amerika başlıca sızı
Zorlanıp alınan haklarımızı
Fitil fitil alacağız yakındır”
Bu dizeler, 1960’ların devrimci yükselişinin halk ozanlarından Âşık İhsani’ye aittir.
21 Nisan günü, İhsani’nin ölüm yıldönümüdür. Onu 2009’da kaybettik.
1960’ların Devrimci Yükselişi, TİP, 68 Gençliği Ve Âşık İhsani
Türkiye’de 1960’larda sosyalizme gözlerini açan devrimci kuşak, Ortaçağ gericiliğine, emperyalizme, zulme ve sömürüye başkaldırının ozanı Âşık İhsani’yi unutmaz.
Avrupa ve Amerika’dan Asya’ya, Latin Amerika’dan Afrika’ya devrim rüzgârlarının estiği o yıllarda 68 devrimci gençliğini mitinglerde, yürüyüşlerde, alanlarda ve salonlarda, Âşık İhsani’nin şiir ve türküleri coşturdu. İhsani aynı yıllarda, Anadolu’nun dört bir yanında TİP çatısı altında toplanan devrimcilere de aynı coşkuyu yaşattı.
İhsani sadece onları coşturan ozan olmakla kalmadı. 1960’lı ve 70’li yıllar boyunca, başta işçiler olmak üzere, bağımsız, özgür, çağdaş bir Türkiye ve hakça bir düzen için mücadele eden bütün namuslu insanların da alanlardaki gür sesi oldu.
Âşık İhsani’nin 1963’te TİP üyeliği ile başlayan devrimciliği, 1970’li yıllarda bütün hızıyla sürdü. Bu nedenle, gözlerini devrimciliğe 1970’lerin mücadelesi içinde açan kuşak da İhsani’yi bilir ve sever. Deyim yerindeyse, onlar da İhsani’nin türküleriyle “büyüdüler”.
12 Eylül’den 2010’lara, Neoliberal Ve “Ilımlı İslam” Gericilikleri Yıllarında Âşık İhsani
İhsani 12 Eylül’den BOP Eşbaşkanlığı rejimine uzanan gericilik yıllarında devrimci ideallerini terk etmedi. Sosyalizme olan inancını yitirmedi. Ama onun soluk alıp verdiği yer, binlerce insanın doldurduğu alanlar ve büyük salonlardı. On binlerce insanı coşturduğu mitingler ve yürüyüşlerdi. Bu yıllar ise, kitle hareketinin de sönük olduğu, hatta kimi dönem dibe vurduğu yıllardı.
Yaşının da ilerlemesi ile birleşen bu durum, büyük alanların ve sahnelerin sanatçısı İhsani’nin evine çekilmesine yol açtı. Ata yurdu Diyarbakır’a yerleşerek, ölümüne kadar yaşadığı evini bir devrim müzesi haline getirdi.
Zaman zaman oradan ses vererek, dostlarına ve düşmanlarına, devrim umudu ve beklentisini yitirmediğini duyurdu. Hatta, 1990’larda girilen gericileşme süreciyle birlikte Cumhuriyetini ve milli devletini kaybetme ve sömürgeleşme ile karşı karşıya gelen Türkiye için devrimin, daha da zorunlu; tıpkı 1919’daki gibi, daha da yaşamsal önemde bir iş haline geldiğini söyledi.
1960’ların Devrimci Halk Ozanları: İhsani, Mahzuni, Nesimi Çimen
1960’ların devrimci yükselişi, hem ideolojik-siyasi boyutuyla, hem de kitle hareketleri boyutuyla, geniş bir aydın ve sanatçı kitlesini de etkileyerek çevrimine çekmişti. Bu etkilenmeden en çok nasibini alanların başında da, zaten halkın içinde yaşayan, onlardan kopuk olmayan halk ozanları geliyordu.
Âşık İhsani, o bilinçlenme, aydınlanma ve halk hareketi yükselişi sürecinde devrimcileşen halk ozanlarının öncülerinden oldu. İhsani ile birlikte Mahzuni ve Nesimi Çimen de bu dönemin öncülerindendi.
Bu yıllarda başka halk ozanları da devrimcileşti.
60’lı yılların sonunda ve 1970’lerde yetişen çık sayıda genç halk ozanı da, İhsani ve Mahzuni’nin yolundan giderek devrimcileştiler.
İhsani’nin 27 Mayıs Devrimi ile başlayan 1960’ların devrimci yükselişi içinde yaşadığı değişim, onu 1963’te TİP’le ve sosyalist düşünce ile buluşturdu. Bu tarihten itibaren İhsani artık, TİP’in örgütsel ve sosyalizmin ideolojik-siyasi öncülüğünde yürütülen devrimci mücadelenin halk ozanı sanatçısıdır…
Sosyalist İhsani, isyanın ve kavganın ozanı oldu. Bütün şiirleri ve türküleri, 20. yüzyılın ikinci yarısındaki, emperyalizme bağımlı ve ortaçağ geriliğinden kurtulamamış Türkiye’nin bağımlılık ve binbir eşitsizlik içeren düzenine isyanın; bu düzeni devirme ve tam bağımsız gerçekten demokratik Türkiye’ye ulaşma mücadelesinin sesi oldu.
Aşağıdaki şiirleri, “isyanın ve kavganın ozanı İhsani”yi yansıtan en tipik ve çok başarılı örnekleri oluşturur:
Uyan Artık
“Al kardaşım al eline gürzünü
Vur zalimin beline, vur be vur!
Kendi rahatını kendi elinle
Onlar için değil kendin için, kur be kur!
İşin mi var malın mı var han ile
Atılan sen, satılan sen kan ile
Asker senden, vergi senden, oy senden
Senden olmayandan hesap, sor be sor!
Emeğin çok dermanın yok günün dar
Oturup durmak mı? Daha ne kadar
Boğazını sıkan hain bir el var
Demirden de olsa onu, kır be kır!
Yeter be! Her gelen seni taşladı
Atılan taş kemiğine işledi
Uyan artık senin kavgan başladı
Yapış bir ucundan kavgaya, gir be gir”
Düşümde Gördüm
“Dün gece düşümde gördüm dostlarım
Türk millet birden bire yürüdü
Kimi eşeğini kimi kazını
Tepe bayır süre süre yürüdü
Kiminin sıkılmış nasırlı eli
Kiminin kimine dayalı beli
Afyon’dan Ağrı’dan bir insan seli
Kaya kaya dere dere yürüdü
Kiminin sırtında baltası çulu
Kiminin dağlara çevrili yolu
Samsunlu İzmirli tüm Anadolu
Bölge bölge sıra sıra yürüdü
Kimisi yaşlıca kimisi ergen
Kimi dev yapılı azimli girgen
Kiminin uyy babo elinde dirgen
Bıyığını bura bura yürüdü
Kimisi sarılmış çıplak bir taya
Kimisi göğsünü eylemiş kaya
Koca halkım bir aydınlık bulmaya
Karanlığa vura vura yürüdü”
Halk Ozanlığında Yeni Bir Çığır Açtı
İhsani’nin halk ozanlığını sosyalist bir bilinçle yeniden üretmesi, bu gelenekte yeni bir çığır açtı. Yukarıda belirttik, o bu işte yalnız değildi. Ama öncüydü.
İhsani’nin çığır açıcılığı sadece içerik boyutunda kalmadı. Halk ozanlarının ürettiği şiir ve türkülerin biçimlerinde de yenilikler yaptı.
İhsani’nin şiirleri biçim olarak, kuşkusuz ki halk şiirinin geleneksel kalıplarının özelliklerini taşıyordu. Ama o şiirlerinde, kırsal Türkiye’nin yarı-feodal toplumsal ilişkiler içinde yaşayan kesiminin sorunları yanında, kentsel yaşamın ağır bastığı ve genişletilmiş yeniden üretimin egemen olduğu bir 20. yüzyıl toplumunun sorunlarını ve özlemlerini dile getirmeye çalıştı. Bu ikinci ve artık egemen toplumsal ilişki durumuna gelmiş sistemdeki emekçilerin (işçilerin) ve kent yoksullarının (gecekondunun) sorunları, özlemleri. Sevinçleri, dertleri de onun şiirinin ve türküsünün asli konuları arasına girdi.
Halk şiirinin kalıpsal yapısı ise, onun şiirinin bu yeni içeriğini yansıtmada yetersiz kalıyordu. Bu durum, şiirlerinin çağdaş ve devrimci içeriğinden ödün vermeyen İhsani’nin, yer yer, halk şiirinin kalıplarını kırmasına yol açtı. Kuşkusuz bunu, ustası olduğu ve geniş halk kitlelerine seslenmede ve ulaşmada kendisine avantaj sağlayan geleneksel biçimleri bir kenara atmadan, onlardan kopmadan yaptı.
Bu biçimsel yeniliği, türkülerinde de denedi. Halk türkülerinin, belli ritim ve ölçülerle birbirini tekrar eden ezgiler toplamından oluşan kalıpsal yapısının dışına çıktı. Ezgilerini, daha bir serbestlik içinde, daha çok ses, ton, ritim çeşitliliği içerecek şekilde oluşturdu.
Anadolu Rock’ının Esin Kaynağı
İnsani bu dönemde, bağlamanın, sadece bu ezgileri seslendiren bir enstrüman olmasından ibaret işlevini de kırdı. Türkülerini seslendirmede bağlamayı, başlı başına bir yorum aracı olarak kullandı.
1960’larda Türkiye’de de moda olmaya başlayan rock müziğinin ayrılmaz unsurları olarak kabul edilen el kol, ayak, beden, jest mimik ve ses hareketlerini İhsani, onlardan habersiz ve bağımsız olarak, kendi türkülerini söylemede kullandı. İhsani yaptığı bu yenilikle, daha sonra Cem Karaca, Moğollar, Kurtalan Ekspresi gibi müzisyenler ve gruplar tarafından geliştirilen “Anadolu Rock”ının, deyim yerindeyse, esin kaynaklarından biri oldu.
İhsani, ezgisindeki seslerin uzunluk ve kısalıklarını, tonlamaları ve onları destekleyen el kol, yüz, vücut hareketlerini, bağlamanın tellerine vuruşlarını, rock müzikçilerine taş çıkartacak bir ustalıkta kullandı. Bu tonlama, vurgulama ve hareketlerle müziğinde zengin bir çeşitlilik ve renklilik yarattı.
Bağlamasını Mavzer Gibi Kullanan Ozan
İhsani isyanın ve kavganın ozanıydı. Bu durum onun, türkülerinde sesini bir savaş davulu, bağlamasını bir mavzer gibi kullanmasına yol açtı.
O, alanlarda ve salonlarda sahneye çıktığında bağlamasını sadece bir enstrüman olarak kullanmıyor; aynı zamanda türküsünün mesajını iletmede, dinleyici kitlesini türküsü ile bütünleştirmede bir gösteri aracı olarak da kullanıyordu. Şiirleri ve müziği birer kavga şiiri ve müziği olduğu için de, omuzuna asarak sahneye çıktığı ve sahnede bir savaş aracı gibi kullandığı alet, adeta bir mavzere dönüşüyordu.
Denebilir ki, çıktığı sahnede, çoğu eğitimli devrimci gençler, ilerici aydınlar, kent emekçileri olan dinleyici kitlesi ile bütünleşmede; onları bir hareketiyle coşturup, bir dizesiyle ayağa kaldırmada, İhsani ile yarışacak başka bir müzisyen ve ozan yoktu.
1960’lı yıllarda Batı folk müziğinin ustaları Pete Seeger’ın, Joan Beaz’in yakınmacı, protestocu, savaş karşıtı müzikleri, daha çok sistemden memnun olmayan aydınlar ve gençler arasında olmak üzere, Türkiye’de de bir dinleyici kitlesi bulmuştu.
Onların duygu olarak hüzünlü, nostaljik, biraz romantik ve biraz öfkeli müzikleri karşısında İhsani’nin türküleri marş gibi kalıyordu. Onların müziği, İhsani’ninki gibi, bir devrim umudu ve beklentisinin heyecanını taşımıyordu.
Ama savaşsız ve sömürüsüz bir dünya, hakça bir düzen, özgür ve kardeşçe bir yaşam özlemi taşıyan ve özlemlerinin gerçekleşmesini bir devrim umuduna bağlayan eğitimli eğitimsiz on binlerce insan, İhsani’nin “sert” ve insanın yüzünde kırbaç gibi şaklayan şiirinde ve müziğinde, özlemlerinin ve umutlarının açık ve net bir ifadesini buluyorlardı.
İhsani kendi şiirleri üzerine kurduğu türkülerinde, erkek sesinin bütün tonlarını içeren bir ses çeşitliliği yaratmaya çalıştı. Kullandığı ritim, tutturduğu tempo ve bağlama ile yaptığı yorum, müziğine, geleneksel halk türkülerinin dışına taşan, çağdaş bir zenginlik katıyordu.
Onun türkülerindeki, en eğitimlisinden en eğitimsizine kadar on binlerce insanı sarıp sarmalayan çekiciliği, şirininin ve müziğinin bu özelliklerinde aramak gerekir.
Fransızların ünlü LE MONDE gazetesi İhsani hakkında 1971’de yaptığı bir değerlendirmede, müzikleri bakımından İhsani ile Batı’daki protestocu ve muhalif folk ve rock sanatçılarını karşılaştırırken şöyle diyordu:
“Ray Charles’ın ya da Johnny Hallyday’in çığlık türküsü, Charlie Mingus’un yakarı türküsü, Bob Dylan ya da Joan Baez’in yakınma türküsü, Leo Ferre ve Georges Brassens’in taşlama türküleri, İhsani sözlerindeki sertlikle karşılaştırıldıklarında adeta çekingen kalırlar. Yalnızca Vitenam Savaşı’na karşı koyan dünya ozanlarında görülen açık sözlü sertlik, İhsani şiirinin ilk göze çarpan özelliğidir. İhsani bu öfkeyi, bu sertliği, halkına karşı olan her şeyi yermekte kullanıyor. Kibarlar belki bu tondan inciniyorlar ama bu akım, bu hareket rayına oturmuştur…” (Aktaran, Wikipedi Ansiklopedik Sözlük, “Aşık İhsani” maddesi, http:// tr.wikipedia.org/wiki/Asik_Ihsani, Erişim: 20 Nisan 2015)
Arslan KILIÇ / 21 Nisan 2015
NOT: 1) Aradan değil 13 yıl, 63 yıl da geçmiş olsa, 73 yıl da geçmiş olsa, Âşık İhsani şiirleri bütün içeriği ile hala güncel, hala Türk halkının yolunu aydınlatıyor, özlemlerini dile getiriyor.
2) Fotoğraflardaki İhsani çizimleri, İhsani’nin yakın dostu ve basındaki en büyük destekçisi olmuş, ölümsüz karikatür sanatçımız TURHAN’a (SELÇUK) aittir.
Ana Fotoğraf: Gettyİmages