Üniversite öğrenci hareketlerinin lideri olduğu için fakülteden atılan ve polis tarafından aranmakta olan Deniz Gezmiş ile görüştüm.
Yatağının üstüne bağdaş kurmuş, bir dergi okuyordu.
Beni ürkek ve saklanan bir insan gibi değil, aksine her zamanki gibi kendinden emin olarak karşıladı. Ve kelimelere basa basa “üniversiteye döneceğim” diye anlatmaya başladı.
“Senatonun beni üniversiteden çıkartma kararı antidemokratiktir. Her antidemokratik karara karşı çıktığım gibi buna da karşı çıkacağım. Avukatlarım da kararın bozulması için Danıştay’a müracaat etmişlerdir.”
“Para konusunda ne yapıyorsun?” diye sordum.
“Bütün gelir kaynaklarımız üniversite öğrencilerinin harçlıklarından artırdıkları üç beş liralardan ibarettir. Avukatlarımız ücret almadan benim ve benim durumumdaki arkadaşlarımın davalarına bakarlar. Bu, harekette mücadeleye inanmış olan kişilerin gösterdikleri bir dayanışma örneğidir.”
Lise birinci sınıfta iken öğretmeninin okuttuğu “Teneke” kitabı ile yurt gerçekleriyle karşılaşan ve yine öğretmenin ezilen halk kitleleri hakkında verdiği bilgi ile yoğrulup üniversiteye bir devrimci olarak gelen Deniz Gezmiş, 1968 Ocak ayında “Devrimci Hukuklular” adında, 18 arkadaşı ile birlikte bir dernek kurarak güçlenmeye başlamış.
12 Haziran 1968 tarihinde üniversite işgali olayını başlatan Deniz Gezmiş, “Ben tek başıma bir lider değilim. Tam bağımsız Türkiye isteyen kitleleri peşimden sürüklüyorum. Bütün üniversitenin birleşmesi amacıyla çalışıyordum. Kapıda nöbet tutan arkadaşlarımla benim aramda bir fark yoktur.”dedi.
Üniversiteyi işgal olayında, kişisel meselelerini geriye atan Deniz Gezmiş, davaya inanmış bütün arkadaşları ile ya muvaffak olmayı yahut da ortadan silinmeyi peşin olarak kabul ettiğini belirterek “Amacımızda muvaffak olduk. Önceleri bizim hareketimizi önlemeye çalışan güçler sonra bize inandılar. 1968 Ekiminde, Devrimci Öğrenciler Birliği’ni kurduk. Bugün gücümüz İstanbul’da beş bin Ankara’da dört bin öğrenci olmak üzere dokuz bin kişiye yükseldi. Mücadeleci kadromuz gittikçe çoğalacaktır.”
“Yaptığınız mücadeledeki siyasi kanaatınız nedir?”
“Biz emperyalizmin boyunduruğu altındayız. Ülkemizin değişik problemleri vardır. Halkımızın büyük bir kısmı sömürülüyor. İşçi, köylü, memur ve yurdunu seven aydınlar güç durumda. Üniversiteden yetişenler yurdun gerçeklerini öğrenmeden diploma aldıkları için halka sırt çeviriyorlar. Bizim mücadelemiz, toprak ağaları ve tefeciler tarafından ezilen Türkiye halkı içindir. Biz, verdikleri ile bizi okutan halka sırt çevirmeyiz.”
“Partilerin tutumlarına ne dersin?”
“İşçi ve köylüden yana olduğunu söyleyen TİP dahil bütün partiler yozlaşmış ve halka karşı durumdadır. Parlamenterler demokrasiyi sandıktan çıkma olarak kabul ediyor. Aslında ağa emri ile verilen oylar millet iradesi olamaz. Buna da demokrasi diyemeyiz. Bizim anladığımız demokrasi milli sınıfın emperyalizmi tasfiye ederek yönetimi ele almalarıdır.”
“Polise teslim olmayacağına göre bundan sonraki mücadeleniz nasıl olacaktır?”
“Bundan sonraki mücadelemiz parlamento dışı muhalefet şeklinde olacaktır. Bizim istediğimiz biçimde; sokaklarda, tarlalarda fabrikalarda ve meydanlarda olacaktır. Parlamenter mücadele antidemokratikdir.. Çünkü, milletvekili olmak için paralı olmak şarttır. Basın özgürlüğü, kısıtlanmıştır. Bize mücadele edeceğimiz başka alan kalmadığı için savaşımızı sokaklarda vereceğiz. Ve tarih bir gün benim haklı olduğumu yazacaktır. Benim öğrenci olaylarına katılmama kimse mani olamaz. Öğrenci olarak değil devrimci olarak mücadele ediyorum. Emperyalizme, ağalığa karşı nerede mücadele varsa benim devrimci olarak görevim orada olmaktır.”
Deniz Gezmiş son olarak bundan sonraki mücadelenin karşılarındakilere ağır darbeler indireceğini belirterek “Onlar kendilerini güçlü sanıyor. Fakat aldanıyorlar.” diyerek beni uğurlarken yeni başlatacakları devrimci hareketin temelini yeniden atmaya başlıyordu.
Not: Bu röportaj Günaydın Gazetesi’nin 19 Eylül 1969 tarihli sayısında isimsiz olarak yayınlanmıştır.