SOL PARTİ: Saltanatı Yenelim
Devrimci Demokratik Cumhuriyet İçin Mücadeleye
Mustafa Kemal önderliğinde emperyalizme karşı verilen bağımsızlık savaşı sonucu kazanılan Cumhuriyet tüm ezilen uluslara örnek oluşturmuştur. Cumhuriyet, saltanat ve hilafete son vererek tebaadan yurttaşlığa ileri attığı adımla kadınların siyasi ve toplumsal hayata katılımından medeni hukuka laiklik yolunda küçümsenmeyecek adımlar atmıştır. Kamu işletmeleriyle yerli üretimin yaygınlaştırılması ve sanayileşme adımları ile ekonomik bağımsızlık için ilerlemeler sağlanmıştır.
Ancak zaman içerisinde rejimin burjuva karakteri ağır basmış, toprak reformu gerçekleştirilememiş; demokrasi, özgürlükler ve işçi hakları anlamında beklenen ilerleme kaydedilememiştir. Yurttaşlık kimliğinin yerleştirilmesi iddiasıyla, başta Kürtler gelmek üzere insanlarımızın kendi kimlik ve kültürlerini yaşamak, anadillerini kullanmak talepleri bağdaştırılamamıştır.
Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle toprak ağalarının ve sermayedar sınıfın egemenliği pekişmiş, tarikatlar ve cemaatler canlandırılmış, gericilik hortlamış, NATO’nun sadık bekçisi rolüyle Bağlantısızlar Hareketi’ne, ulusal kurtuluş mücadelelerine sırt çevrilmiş, rejimin Amerikancı niteliği pekişmiştir.
61 Anayasası’nın tanıdığı özgürlük ortamında yükselen devrimci ve sosyalist hareket, ülkenin bağımsızlığına, Cumhuriyetin Aydınlanmacı kazanımlarına ve laikliğe hep kararlılıkla sahip çıkmış, emperyalizme ve gericiliğe karşı sert tavır almıştır. Mahir’in ve Deniz’in mücadeleleri de hep bu doğrultuda olmuştur.
Türkiye devrimci hareketine karşı gerçekleştirilen 12 Eylül faşist darbesi Türk-İslam sentezini benimsemiş, milliyetçilik ve gericilik devletin resmi politikası haline gelmiştir. 90’larda dünyada post-modernizmin yaygınlaşmasının da etkisiyle, 2.Cumhuriyet tartışmaları başlamış, Aydınlanma, bilim ve laikliği küçümseyen, Kemalizmle hesaplaşma kisvesi altında gericiliğe göz kırpan, sivil toplumculuk rüzgârlarıyla kamunun kurumsal yapılarını ve ekonomideki düzenlemeci rolünü reddeden piyasacı eğilimler boy göstermiş, sol ve sosyalist çevrelerde de belli bir etki yaratmıştır.
SOL Parti ve dayandığımız devrimci gelenek, hiçbir zaman bu eğilimlere prim vermemiş, AKP’nin iktidara gelişiyle birlikte vesayet rejimiyle hesaplaşma görüntüsü altında iktidara örtülü destek sunan eğilimlere karşı net tavır almıştır. Cumhuriyetin kazanımlarına, Aydınlanma değerlerine, laikliğe bu gerici iktidar döneminde daha fazla ihtiyaç duyulduğunu kavramış, neoliberalizmle mücadelenin yanısıra laikliği siyasi önceliklerinin eksenine koymuştur.
Ama bugün Cumhuriyetin 100. yılına yaklaşırken Türkiye’nin yeni bir ülke tasarımına, yeni bir Cumhuriyet fikrine gereksinimi olduğunu görüyoruz. Geçmiş Cumhuriyetin bağımsızlıkçı, laik, Aydınlanmacı karakterini sahiplenmeye devam edeceğiz. Ancak daha eşitlikçi; daha özgürlükçü; başta eğitim ve sağlık olmak üzere yurttaşlık haklarının kurumlaştığı; gıda, enerji ve sanayide ulusal egemenliği gözeten, toplumsal cinsiyet eşitliğini amaçlayan, farklı etnik ve mezhep kesimlerinin kimlik ve tanınma taleplerini meşru kabul eden, küresel iklim değişikliği tehdidi karşısında sosyal ve ekolojik amaçları bağdaştıran emek eksenli devrimci demokratik bir Cumhuriyet için mücadele edeceğiz.
Cumhuriyet karşıtları, şeriat ve monarşi heveslileri karışlarında daima bizi bulacaklardır.
TKP: Yeniden Cumhuriyet Kavgasına…
Sermaye Egemenliğine Karşı Emekçilerin Ekmek Kavgasına!
Emperyalist işgalcilere, miadını doldurmuş Osmanlı’nın gericilikle kol kola ikbal arayan yozlaşmış saltanatına karşı kazandığımız zaferin, Cumhuriyetin kuruluşunun 99. yıl dönümüne ayak basıyoruz.
Bağımsızlıkçı, aydınlanmacı, halkçı fikirlerle, özgür ve egemen bir ülke için bu topraklarda atılmış en ileri adımdı Cumhuriyet!
Ancak “Türkiye Cumhuriyeti” 100. yaşından gün alırken ne yazık ki Cumhuriyet olma özelliğini çoktan yitirmiş durumda.
Nasıl kurduk bu cumhuriyeti?
Uygarlığın gerisinde kalmış, karanlıktan beslenip semirenleri başımızdan def ederek kurduk.
Cenazemizi kaldırmaya niyetlenen, bizlere kefen biçmeye kalkan emperyalist ülkelere attığımız tokatla kurduk.
Mandacı ülkeler karşısında boyun eğip, işbirlikçilikte birbirleriyle yarışanları yerin dibine geçirerek kurduk.
Biz bu devrimi, halkı tebaa olarak gören, eşit yurttaşlara değil kendi kullarına hükmetmek isteyen alçak Osmanlı padişahına ve ihanet içerisindeki çürümüş saltanatına karşı yaptık.
Peki nasıl yıkıldı cumhuriyet?
Emperyalizmin taşeronluğuna soyunanlar, gericiler ve gericiliği şirin gösterme çabasındakiler, padişah olmaya özenenler, hilafet sevdalıları, daha ilk günden eşitlik için ileriye atılmış halkımıza ihanet eden, kendi servetlerine servet katmak için cumhuriyet fikrini boğmaya girişen para babaları…
Bunlar tepemize çıktıkça yıkıldı!
Bu halka zaman içinde zaferini kimlere karşı kazandığı unutturuldu. Cumhuriyet düşmana emanet edildi. O zaman da “Cumhuriyet” gitti, cumhuriyetsiz “Türkiye” kaldı…
Diz çöktürmeye kalktıklarında verdiğimiz kavga ile 1923’ü kazandık. Cumhuriyetin anlamı bu kavgada aranmalıdır. 2023 bu kavgayı verecek iradenin, zalimlere ve hainlere karşı cesaretin, kazanmaya dönük inancın “yeniden” sergilendiği yıl olmalı.
Cumhuriyetin üzerinde tepinen azınlık kendi gemisini yüzdürürken eşitlik fikrini ayaklar altına alıyor. Servetlerini katlayıp zenginliklerine zenginlik katarken sömürüyü şiddetlendiriyorlar.
Cumhuriyet kavgası sermaye egemenliğine karşı emekçilerin ekmek kavgasıdır.
Bu kavgayı kazanacağız!
Onurumuzla ve başı dik yaşayacağımız, eserimizle gurur duyacağımız bir Türkiye’yi kurmak için 100. yıla girerken 2023 Yeniden…
TİP: Cumhuriyet Biziz, Cumhuriyet’ten Vazgeçmeyiz!
Kahrolsun Yobazların ve Patronların Saltanatı, Yaşasın Emeğin ve Özgürlüğün Cumhuriyeti!
Ülkemizin, halklarımızın, yurttaşlarımızın 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.
Türkiye Cumhuriyeti işgalin, ihanetin ve işbirlikçi kumpasların tam ortasında kuruldu. Çağdışı Osmanlı düzeni yozlaşarak çökerken, kendi bekasının peşine düşen saltanat ülkeyi emperyalist güçlere teslim ederken, işbirlikçi çıkar şebekeleri zenginliklerimizi talan edip memleketi peşkeş çekerken Anadolu’da başlayan direniş bir bağımsızlık kavgasına dönüştü.
Yoksul, yorgun, kimsesiz Anadolu halkları; ülkenin teslim olmayan yurtsever aydınları; öğrenciler, kadınlar, köylüler direniş saflarında bir araya gelerek işgale karşı zafer kazandılar ve bu topraklarda Cumhuriyet’in yeşereceği tohumları attılar. Aradan geçen 100 yılda emekçi ve yoksul halkımıza, kadınlara, gençlere, devrimcilere yaşatılan tüm kötülüklere ve tarihimize kazınan tüm utançlara rağmen, Cumhuriyet hala ülkemizin kıymeti olmayı sürdürüyor.
Türkiye’de Cumhuriyet, gerici Osmanlı düzenine ve emperyalist işgal girişimlerine karşı bir mücadeleyle özdeşleştiği ölçüde büyük bir ilerici atılım anlamına gelmiştir. Bu atılımı mümkün kılan halkın ve bu tarihsel sürece önderlik eden Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının Cumhuriyet’i inşası ülkemizin aydınlık günlere olan yürüyüşünün önemli adımlarından birisi olarak anılacaktır.
Fakat Türkiye’de Cumhuriyet’in 100 yıllık tarihi, aynı zamanda, kendi bünyesinde barındırdığı çelişkilerin ve tutarsızlıkların onu adım adım kemirmesinin ve sonunda yok etmesinin tarihidir. Cumhuriyet, ilk adımlarıyla birlikte halkın değil patronların egemenliğini tercih etmiş ve tam da bu nedenle kendi sonuna giden sürecin taşlarını döşemiştir. Daha Bağımsızlık Savaşı günlerinden başlayarak solun ve sosyalistlerin güçlenmesini engellemek için kör bir şiddete başvurulması, ülkemizdeki halkların ve toplulukların kimliklerinin inkârına dayanan asimilasyon politikalarında ısrar edilmesi, laikliğin ve kamuculuğun birer günah gibi lanetlenmesi ve ABD emperyalizmi ile Batı kapitalizminin çıkarlarına tabi olunması, nihayetinde Türkiye’yi on yıllardır yöneten sağcı/dinci iktidarlara devletin teslim edilmesi neticesinde bugün Cumhuriyet’in tüm değerlerinin birer birer yok edildiği bir ülkeyle karşı karşıyayız.
Bugün Türkiye’de laiklikten, yurttaş haklarından, ifade özgürlüğünden, kamu hizmetlerinden, çağdaş eğitimden, özgür kültürden söz edemiyorsak bunun nedeni açıktır: Türkiye’de Cumhuriyet bile isteye, sistematik biçimde aşındırılmış, zayıflatılmış ve 20 yıllık AKP iktidarıyla tamamen yok edilmiştir. Türkiye, 100 yılın ardından Saraylılara, saltanat ve hilafet sevdalılarına teslim edilmiştir.
Ancak Türkiye’de Cumhuriyet’i devletten tasfiye etmek mümkün olsa da yurttaşların kolektif bilincinden ve ortak duyusundan silmek mümkün olmamıştır. Bugün Cumhuriyet fikri ve mücadelesi, tam da ait olduğu yerde, yani ülkemizin emekçilerinin, gençlerinin, kadınlarının ellerinde yükselmektedir.
Bu mücadelenin başarılı olacağından, halkımızın layık olduğu ve umutla aradığı eşitliğin ve özgürlüğün Cumhuriyet’ine kavuşacağından en ufak kuşkumuz yok.
Türkiye İşçi Partisi olarak, ülkemizi Saraylıların, saltanat ve hilafet meraklılarının saldırısından kurtarmak için var gücümüzle mücadele edeceğimizi, 100 yıl önce halkın alın teriyle kazandığımız Cumhuriyet’i patron sınıfının çıkarları uğruna emperyalizme peşkeş çeken işbirlikçilerle hesaplaşacağımızı, ikinci yüzyılda emekle, özgürlükle, laiklikle, adaletle, kardeşlikle örülü bir Cumhuriyet’i var edeceğimizi ilan ediyoruz.
Bir kez kazandık, yine kazanırız.
Cumhuriyet biziz, Cumhuriyet’ten vazgeçmeyiz.
Türkiye İşçi Partisi
DEVRİM HAREKETİ: Cumhuriyet İçin Devrim, Devrim İçin Cumhuriyet…
Türkiye Cumhuriyeti, 100. yılına karşı devrim karanlığında giriyor. Geçtiğimiz yüzyılda önce işgalcileri ardından da padişahı yenilgiye uğratarak kurulan Cumhuriyet, rotalarını emperyalizme ve gericiliğe çeviren sermaye iktidarlarınca zayıf düşürüldü. Sermaye aklının ürünü olan tahribatın üzerine oturan son 20 yılın AKP hükümetleri, süreci açıkça karşı devrim niteliğine büründürerek ülkemizi çöküş tehlikesiyle karşı karşıya bıraktı.
Yıkım bir günde gelmedi. Son 20 yılda gerici ve işbirlikçi bir çete eliyle yürütülen karşı devrimin zemini, işçi sınıfına ve sosyalizme düşman olan sermaye iktidarlarınca hazırlandı. Emekçilerin uyanışını durdurmak için palazlandırılan çete ve tarikatlar önce iktidar ortağı, sonra iktidar sahibi oldular. Sovyetler Birliği’ni ve müttefiklerini kuşatmak için hizmetine girilen emperyalist merkezler, koşullar olgunlaşınca Cumhuriyet düşmanlarına el vermekten çekinmedi. Cumhuriyet yıllarında halktan çaldıklarıyla servetini büyüten sermaye sınıfı, kamu varlıklarını yağmalama ve işçileri gerici ağlarla kuşatma fırsatını yakaladığında Cumhuriyet’in tasfiyesine alkış tuttu.
Karşı devrimciler zafer sarhoşluğunda olsa da Türkiye sahipsiz değil. Devletten tasfiye edilen Cumhuriyet, bugün emekçi halkın elinde yükseliyor. 100. yılına giren Cumhuriyet deneyimi ve onun kazanımı olan Türkiye’nin devrimci birikimi, ülkemizin geleceğine ışık tutuyor.
On yıllardır memleketi yağmalayanlar, çete ve tarikatları palazlandıranlar, emperyalizme taşeronluk edenler güzel ülkemize çok zarar verdilerse de umudu bitiremediler. Halkı hala teslim alamadılar. Devrimcileri bu topraklardan silemediler. Buradayız.
Devrim Hareketi, Cumhuriyet’in 100. yılında yeni bir devrimci atılım için emekçi halkı sorumluluk almaya, seçmenlikle yetinmeyip yeni ve sosyalist bir cumhuriyet için devrimci cumhuriyetçilik zemininde örgütlü mücadeleye çağırıyor.
Devrim için BURADAYIZ.
TKP1920: Kahrolsun İstibdat Yaşasın Cumhuriyet!
Bugün Cumhuriyetimizin 99. yıldönümü. Coşkuyla kutluyoruz. Türkiye halkı, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının önderliğinde harekete geçerek:
Emperyalist işgale karşı ulusal kurtuluş savaşını başarıya ulaştırdı. Türkiye’nin bağımsızlığını ve bütünlüğünü sağladı.
Padişahlığa son vererek halkın egemenliğini ilan etti. Kişi yönetimi yerine Meclis yönetimine geçti. Saraya, beylere, ağalara kul edilen insanlarımızın eşitliğini tanıdı; yurttaş haklarını getirdi.
Halifeliğe son vererek laikliği benimsedi. Ortaçağ hurafelerinin devlet işlerine ve toplum yaşamına hükmetmesinin yolunu kapadı, aklın bilimin ve çağdaşlığın yolunu açtı. Medreseleri kapatıp modern eğitime geçti.
Kadın haklarını kabul etti. Kadınların toplum yaşamının her alanında eşit ve özgür yurttaş olarak yer almasına yönelik mücadelenin önünü açtı.
Barışı ilke edindi. Komşu halklarla eşitliğe ve karşılıklı faydaya dayanan dostluğu sağladı.
Savaşlarla harap olmuş topraklarda ülkenin ekonomik olarak ilerlemesi için kamunun güçlü bir şekilde devreye girmesini sağladı. Fabrikalar kurdu, yerli üretimi teşvik etti.
İşçiler, şehir ve köy emekçileri, aydınlar, kadın erkek, genç yaşlı yurttaşlar Cumhuriyetin getirdiği bu hakları sonraki yıllarda sabırlı bir mücadele vererek sosyal kazanımlarla pekiştirdiler. Anayasaya Türkiye Cumhuriyetinin bağımsız, demokratik laik sosyal hukuk devleti olduğu ilkesini yazdırdılar. Ne var ki, emperyalizmle işbirliği yapan gerici iktidar sahiplerinin sinsi saldırısı sonucunda bugün Cumhuriyetin bütün kazanımları tehlikeye düşmüş bulunuyor.
Bugün ABD emperyalizmi Türkiye’yi kuşatmaya çalışıyor. Gerici ve saldırgan ABD-NATO emperyalizmi, Cumhuriyetimizi ve bağımsızlığımızı tehdit ediyor. Bölüp parçalayıp gerici ortaçağ zihniyetine teslim ettiği ülkeler gibi Türkiye’yi de böl parçala yönet taktiğiyle kontrol altına almayı hedefliyor. Bağımsızlığımız ve bütünlüğümüz hem doğrudan ABD-NATO’nun, hem de ABD-NATO güdümlü gerici darbeci ve bölücü terör çetelerinin ağır saldırısı altında.
Ekonomide toplumcu/kamucu bir yönelim olmadığından kriz üstüne kriz yaşıyoruz. On yıllardır ekonomide kamulaştırmayı ve kamunun yeni fabrikalar kurmasını talep ediyoruz. Hükûmet, kamuya ait yeni fabrikalar kurmak yerine, elimizde avucumuzda ne varsa satıp savıyor. Şeker fabrikaları satıldı, şeker ateş pahası. Et ve balık kurumu satıldı, halkımız ete hasret kadı.
Cumhuriyet Anayasasına aykırı olarak halkın egemenliğine darbe indirildi. Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi yerine tek kişinin iradesi hâkim kılındı. Bu da ülkeyi bir felakete doğru sürüklüyor.
Laiklik delik deşik edilerek Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler memleketine çevriliyor. Aklın bilimin çağdaşlığın yerini hurafeler alıyor, modern eğitim yerine imam hatip okulları ve medreseler dayatılıyor.
İşçilerin, çiftçilerin, küçük üreticilerin bütün hakları gasbediliyor. Emperyalizmle gümrük birliğine girilerek tarım ve sanayi yok ediliyor, özelleştirmeler ve taşeronlaştırma yoluyla bütün toplum yabancı ve yerli küçücük bir vurguncular oligarşisinin kölesi durumuna düşürülüyor. İşsizliğe mahkûm edilen gençlik geleceksiz bırakılıyor. Sömürüyü ve yoksulluğu kader sayan sadaka toplumu yaratılıyor. Maden işçilerinin hiçbir tedbir alınmadan göz görerek ölüme gönderildiği işçi katliamlarına fıtrat deniyor, kader planı deniyor.
Kadınlar köleleştiriliyor, cinayet, şiddet ve baskıyla toplum yaşamının dışına itiliyor, yaşamı ve ufku evle sınırlandırılıyor.
Değerli yurttaşlar, Cumhuriyetimizin 99. yılında bütün kazanımlarımıza sahip çıkmak vazgeçilmez bir önem taşıyor. Bütün yurttaşlarımızı Cumhuriyeti savunmaya çağırıyoruz.
Cumhuriyeti savunmak, bağımsız ve bütün vatanı savunmak demektir.
Cumhuriyeti savunmak, laik ve demokratik Türkiye’yi savunmak demektir.
Cumhuriyeti savunmak, işçi ve emekçi haklarını savunmak demektir.
Cumhuriyeti savunmak, kadın haklarını savunmak demektir.
Cumhuriyeti savunmak, gençliği çocukları savunmak demektir.
Cumhuriyeti savunmak, çiftçileri küçük üreticileri savunmak demektir.
Cumhuriyeti savunmak, bağımsız tarım ve sanayiyi korumak demektir.
Cumhuriyeti savunmak, toplumcu ekonomiyi savunmak demektir.
Cumhuriyeti savunmak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üstünlüğünü savunmak demektir.
Cumhuriyeti savunmak, ayaklar altına alınan düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü savunmak demektir.
Cumhuriyeti savunmak, emperyalizmin uzantısı gerici darbeci ve bölücü terör çetelerine karşı uygulanacak hukukun ilerici yurtsever insanları tasfiye etmek için kullanılmasına son vermek demektir.
Cumhuriyeti savunmak, NATO’dan çıkmak, Amerikan üslerine el koymak, emperyalist saldırıya karşı direnen Suriye, Irak, İran ve Rusya’yla kesin dostluk kurmak demektir.
Cumhuriyeti savunmak, bütün ulusal demokratik güçlerin ortak iktidarını, antiemperyalist birleşik halk hükümetini savunmak demektir.
Cumhuriyeti savunmak, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı zafer kazanmaya cesaret etmek demektir.
İşçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin tüm yurttaşların geleceği için sabırla Cumhuriyeti savunmaya devam edeceğiz. Vurgunculuğa, gericiliğe, despotizme, emperyalizme teslim olamayacağız. Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkacağız, bu kazanımları daha ileriye taşıyacağız.
Türkiye Cumhuriyetinin 99. yılında, haydi Cumhuriyeti savunmaya!
SCP: Önümüzdeki Temel Görev, Cumhuriyetimizi Yeniden Kazanmaktır
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle bir mesaj yayınlayan Sosyalist Cumhuriyet Partisi Genel Başkanı Mehmet Bedri Gültekin, “99. yılında iktidar makamlarını işgal edenler, “Cumhuriyet, bizim dilimizi ve bütün düşünce setlerimizi yok etti” diye konuşuyorlarsa; Gene 99. yılda Cumhuriyetin kapattığı medreselerin temsilcileri Diyarbakır’da uluslararası bir toplantı düzenliyor ve laikliği İslam aleminin en büyük düşmanı olarak ilan edebiliyorlarsa; Anayasa Mahkemesi’nin “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olarak mahkûm ettiği bir Parti 20 yıldır Türkiye’yi yönetiyorsa; Artık önümüzdeki temel görev, Cumhuriyetimizi yeniden kazanmaktır. Cumhuriyetimizi yeniden kazanma mücadelesinde görev ve sorumluluklarımızın bilincindeyiz” ifadelerine yer verdi.
Gültekin, laik demokratik Cumhuriyet düşmanlarının bir kez daha hüsrana uğrayacaklarını söylediği açıklamasında “Milletimizin Cumhuriyet Bayramını bu duygu ve düşüncelerle kutluyoruz” dedi.
TKH: Kahrolsun İstibdat, Yaşasın Cumhuriyet!
Türkiye, Cumhuriyet’in kuruluşunun 99. yılına büyük bir gericilik, emperyalizme bağımlılık, adaletsizlik, yoksulluk, hukuksuzluk ve adlı adınca bir istibdat rejimi altında girmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda emperyalizme karşı verilen bir mücadele vardır. Yirmi yıllık AKP iktidarı ile birlikte emperyalizme tam boy bağımlılık tesis edilmiş, Türkiye’nin geleceği uluslararası tekellerin ve emperyalist ülkelerin kararlarına mahkûm hale getirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda laiklik vardır. Yirmi yıllık AKP iktidarı ile birlikte holdingleşen tarikatlar devletin her kademesinde ve toplumsal yaşamda egemen hale gelmiş durumdadır. Laiklik ayaklar altına alınırken, tarikatlar koalisyonunun geleceği tek adam rejimi tarafından garanti edilmek istenmektedir.
1923’te kurulan Cumhuriyet patron sınıfı tarafından iğdiş edilmiştir. Yirmi yıl önce AKP’nin iktidara gelişini alkışlayan sermayedarlar, bugün ekonomik kriz koşullarında kârlarını garanti altına alan AKP iktidarına çok şey borçlu olduklarını biliyorlar. Ülkemizdeki milyonlarca emekçinin hali ise durumu özetler niteliktedir. Bunun için, patronlar kârlarına kâr katarken, enflasyon karşısında eriyen ücretlerimize, ücretsiz olması gereken kamu hizmetlerine yaptığımız harcamalara, evlerimize gelen faturalara ve Amasra’da yaşanan madenci katliamına bakmak yeterlidir.
Bugün AKP iktidarı, ülkeyi emperyalizme ve onun yandaşlarına peşkeş çekmek için canla başla çalışmaya ve gerici iktidarını ayakta tutmak için dini siyasete alet etmeye devam etmektedir. Bununla birlikte AKP, emekçi sınıfların kanıyla ve alın teriyle var ettiklerini baskı, zor ve hukuksuzlukla elinden almaktadır.
AKP eliyle kurulan rejim, laikliği tasfiye etmiş, ülkenin değerlerini emperyalist tekellere satmış, Anayasa’yı rafa kaldırmış, Meclis’i tasdik kurumuna indirgemiş, devleti tarikatlara teslim etmiş, halkı yoksullukla baş başa bırakmıştır. Bugünkü rejim; mafyanın, çetelerin, tarikatların cirit attığı; rant, yağma, faiz ve sömürünün hüküm sürdüğü; yoksulluk, işsizlik ve adaletsizliğin emekçilerin kaderi haline geldiği bir rejimden ibarettir. AKP, tek adam yönetimiyle, dini örtü olarak kullanarak patronların sınıf diktatörlüğünü hayata geçirmiştir.
“Zulüm 1923’te başladı” ve “1923’te açılan parantezi kapatacağız” diyerek bugünlere gelenlerin emperyalizmin ve dinci tarikatların çocukları olduklarını unutmadık. “Vesayete karşı mücadele ediyoruz” diyerek kendi vesayet rejimini kuranlar, bugün kendi geleceklerini sermayenin egemenliğinde görmektedirler.
Ancak onlara bir hatırlatma yapmak gerekmektedir; bundan yüz yıl önce ülkenin geleceğini emperyalizme peşkeş çekenlerin sonu İngiliz zırhlısına binerek ülkeden kaçmak olmuştu.
Ülkemizde eşitliğe, özgürlüğe, bağımsızlığa, laikliğe, insanca yaşama, halkın devlet yönetimine katılımına dair büyük sorunlar vardır. Bağımsızlık elden gitmiş, laiklik tasfiye edilmiş, emekçiler istibdat rejimine mahkûm edilmiştir. Ancak bu durum halkımızın ve bu ülkenin ilericilerinin teslim olduğu anlamına gelmemektedir.
Durum böyleyse yeni bir Cumhuriyet, emekçilerin laik ve bağımsız Türkiye’si için ileri bir adım atmak gerekmektedir.
Cumhuriyet’in kuruluşunun 99. yılı vesilesiyle emekçi halkımıza çağrımızı bir kere daha yineliyoruz:
Yıkalım bu köhne düzeni, bu istibdat rejimini!
Biz başka bir âlem, eşitlikçi bir düzen, emekçilerin laik cumhuriyetini isteriz!
Kahrolsun İstibdat, Yaşasın Cumhuriyet!
HKP: Cumhuriyet’in 99. Yılı Kutlu Olsun!
Ekim 1923…
Fedakâr, cefakâr, çilekeş halkımız Mustafa Kemal ve silah arkadaşları önderliğinde Emperyalist Yedi Düveli vatan topraklarından kovmuş…
Geride enkaz, yokluk, yoksulluk, öksüz yetim bebeler, dul, biçare ama kahraman kadınlarımız, onurlu, gururlu halkımız… Çünkü insanın üç vatanından ikisine sahipler:
Cesaret Vatanlarıyla kendilerine 1071 Malazgirt Zaferi’nden beri yurt olmuş toprakları korumuşlar.
Ortaçağ’ın siyasi rejimi Padişahlık, fiilen halkımızı temsil etmiyor; düşmanla, emperyalist sömürgecilerle ittifak yapmış ama hezimete uğramış.
Bu ihanetin bedelini ödetmek, yok oluşlarını resmiyete dökmek, yeni rejimin adını koymak gerek.
İşte bu, Mustafa Kemal’in daha Milli Mücadeleye başlamadan hedeflediği, askercil ve siyasi mücadelesini kurguladığı Cumhuriyet’ten başka bir şey değil.
28 Ekim 1923’te, “Efendiler yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz”, şeklindeki açıklaması o akşam akla geliveren, alınan bir karar değil.
Zira daha 17’sinde sırım gibi delikanlı iken elde silah Yörük Ali Efe Çetesi’nde, Köyceğiz Kuvayimilliye Komutanı olarak Ulusal Kurtuluş Mücadelesinde savaşmış, Partimizin Kurucu, Tarihî Genel Başkanı Hikmet Kıvılcımlı’nın tespiti de bunu ispatlamaktadır:
“(…) şüphe yok ki, şayet Tanzimat hareketi başlamasaydı, Meşrutiyet devrimi gelmezdi. Gene, Meşrutiyet devriminin attığı temeller Cihan Savaşı içinde Anadolu burjuvazisinin gelişmesine dayanak olmasaydı, bugünkü Cumhuriyet şekli mümkün olamazdı. Tanzimat olmasaydı, Meşrutiyet olmazdı, meşrutiyet olmasaydı Cumhuriyet doğmazdı.” (Hikmet Kıvılcımlı, Devrim Nedir?)
İşte Mustafa Kemal, bu ilerici hareketleri doğru değerlendirerek Ümmetçiliğin sonunun geldiğini kavramış halkımızı ulus bilinciyle Ulusal Kurtuluş Mücadelesine yönlendirmiş ve zafere ulaşmıştı.
İlmek ilmek, bir oya işler gibi ilerledi süreç. Önce askercil zafer: Birinci ve İkinci İnönü Savaşları, Büyük Taarruz ve Başkumandanlık Meydan Muharebesi, 30 Ağustos Zaferi. 9 Eylül İzmir’de İngiliz Emperyalizminin maşası Yunan askerinin denize dökülüşü. Ve siyasi zafer: 22 Temmuz 1923 Lozan… Ve 29 Ekim 1923 Cumhuriyet’in ilanı. 3 Mart 1924 Hilafetin kaldırılışı ve Ortaçağ’ın siyasi temsilcilerinin ülkeden defedilmesi.
Cumhuriyet işte Müslümanlığın temsilcisi gibi görünen, halkımızı o dönemde de Allah’la aldatarak Ortaçağ karanlıklarında, emperyalistlerin sömürgesi olarak yaşatmak isteyen Hilafet; Şeriat yanlılarının yani AKP’giller’in ataları Vahdettin’lerin, Damat Ferit’lerin, Nemrut Mustafa Paşa’ların, Ali Kemal’lerin hezimete uğratılmasının ilanıdır.
Lozan Antlaşması, Yabancı Finans-Kapitalistler için yürek sancısıdır, hâlâ geçmeyen. Cumhuriyet’in ilanı ve Hilafetin kaldırılması, kökü kazınmamasına rağmen o dönem siyasi iktidarına son verilen Ortaçağcı Tefeci-Bezirgânlığın karabasanıdır.
O yüzden saldırmaya devam etmekte ve her fırsatta yok etmeye çalışmaktadırlar Cumhuriyet’imizi ve kazanımlarını.
Ne acıdır ki Cumhuriyet, kan revan içinde bırakıldı içinde yaşadığımız günlerde. Cumhuriyet ilan edildi. Evet. Ancak Ortaçağcı gericiliğin temsilcisi Tefeci-Bezirgân Sermaye yok edilmedi. Yılanın başı ezilmedi. Çıkarları birbiri ile zıt olmasına rağmen sömürgeci yapıları gereği yerli ve yabancı modern Parababaları ile yani Finans-Kapitalistlerle ittifak kurdular. Her fırsatta zehirli dilini soktu beyinlere, yer edindi. 27 Mayıs 1960 Politik Devrimi’ne kadar başarılı olamadı. Ama 1953’te NATO’ya girilmesiyle birlikte domuz topu gibi örgütlendiler: 12 Mart, 12 Eylül Faşist Diktatörlükleriyle, İmam Hatiplerin açılışıyla, cemaatlere önce nefes alma fırsatı verilip sonra her türlü olanağın seferber edilmesiyle ve en son Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının siyasi plandaki temsilcisi AKP’giller’in iktidara getirilişi-gelişiyle son 20 yıldır Cumhuriyet boğuluyor artık.
Emperyalist plan büyük. Misak-ı Milli sınırlarımız içindeki Türkiye Cumhuriyeti topraklarından 3 devlet çıkarmak: Güneyde aynı Ortadoğu’da İsrail benzeri bir Amerikancı Burjuva Kürt Devleti, kuzeydoğuda Ermenistan ve ortada, Anadolu’da Faşist Din Devleti. İşte bu, atalarımızın kanı canı pahasına yırtıp attığı Sevr’den başka bir şey değildir.
Önce demokratçılık oynadı AKP’giller. “Özgürlük” adı altında iktidara geldiği an ilericilere yaşama şansı vermeyecek Şeriatın, şeriatçıların bayrağı türbanı başörtüsü diye masumlaştırmak istediler. Başardılar da.
Ama Genel Başkan’ımız Nurullah Ankut’un söylediği gibi, 70 yıl eksik gedik de olsa Laiklik yaşamış bir Türkiye’de özgürlüğün ayrımına varmış kadınlarımız asla Ortaçağ’ın Arap coğrafyasının örfüne, töresine mahkûm edilemeyecek, oy davarı olarak kullanılamayacak.
Bakın yıllarca üzerinde Mustafa Kemal’in “Bağımsızlık benim karakterimdir!”, “Emperyalistler, İşbirlikçiler, Geldikleri gibi Gidecekler!” sözleri yazan bayraklarımızla saygımızı sunmak için girdiğimiz Anıtkabir’e birkaç yıldır alınmadığımız gibi kapısına bile yaklaştırılmıyoruz Halkın Kurtuluş Partisi olarak.
Neden?
Çünkü dostu da düşmanı da çok iyi biliyoruz biz. Ve düşmanlarımız da çok iyi biliyor bizi.
Önümüzdeki amaç Şeyh Bedreddin’in veciz bir şekilde dile getirdiği; “Ay ve güneş herkesin lambasıdır, hava herkesin havasıdır, su herkesin suyudur. Ekmek neden herkesin değildir?” dediği bir vatan, dünya kurmak.
Cumhuriyet, aynı Tanzimat, Meşrutiyet gibi ileri bir adımdır. O halde önce onu koruyacak ve geri gidişin önünü keseceğiz. Sonra İkinci Kurtuluş Savaşı’mız sonunda kuracağımız Demokratik Halk İktidarıyla insanlığın eşit, kocaman bir aile olduğu, güneşin herkesi ısıttığı bir dünyaya giden yolun ilk taşlarını döşeyeceğiz.
Omuz omuza vereceğimiz İkinci Kurtuluş Savaşı’mızın sonunda kuracağımız o iktidarda; yarımız olan Kadınlar, can korkusu olmaksızın, özgürce yaşayacak, bedenleri ve zihinleri üzerindeki tüm zincirlerinden kurtulup yaratıcı ve üretken olacaklar.
İşçi Sınıfımız başta olmak üzere tüm ezilen, sömürülen insanlarımız, insanca yaşayacaklar ve çalışacaklar. Alınterlerinin karşılığını alacaklar.
Kanma seni Allah’la aldatana!
Kanma Laik Cumhuriyet’e dost görünüp de saldıranlara!
Al eline yüreğini koy Halkın Kurtuluş Mücadelesine! Bizimkinin yanına!
Cumhuriyet’in 99. yılı Kutlu Olsun!
Yaşasın Halkın Kurtuluş Partisi!
29 Ekim 2022
Halkın Kurtuluş Partisi
Genel Merkezi
Sosyalist olmasada sol yelpazede yer alan CHP’nin açıklamasını da sizlerle paylaşıyoruz.
CHP: Doğum Günün Kutlu Olsun Türkiye!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Mesajı:
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün gençlik düşü, millet egemenliğinin nişanesi güzel Cumhuriyetimizin 99. yaşı kutlu olsun.
Özgürlük ve bağımsızlığı karakteri kabul eden Atatürk’ün liderliğinde milletimiz, eşsiz bir mücadele ile kazandığı bağımsızlığını, yine eşsiz bir irade ile millet egemenliğine emanet etmiştir. Cumhuriyet’i kuran kadroların bugünkü mirasçıları olarak görevimiz, güzel Cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandırmaktır. Büyük bir inanç ve kararlılıkla söylüyorum ki; Cumhuriyetimizin 100. yaşı, gerçek vatanseverlerin, gerçek demokratların iktidarında kutlanacaktır. Milletimiz müsterih olsun, ülkemizi bu darboğazdan el ele, omuz omuza çıkaracağız. Demokratik, laik ve sosyal hukuk devletimizi, demokrasi ile taçlandıracağız.
Bu duygu ve inançla 99. yaşını kutladığımız Türkiye Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve terörle mücadelede şehit olan kahramanlarımızı rahmetle anıyorum. Gazilerimize şükranlarımı sunuyorum.
Doğum günün kutlu olsun Türkiye!
Kemal Kılıçdaroğlu
CHP Genel Başkanı
EMEP: İşçilerin Emekçilerin Cumhuriyetini Birlikte Kuralım
Geçen yüzyılda, işgal altındaki toprakları bir ölüm kalım mücadelesiyle kurtararak onu bir yurda çeviren halk eski rejimin kölelik bağlarını da kopardı. Bu mücadelenin sonucunda cumhuriyet kuruldu, saltanat yıkıldı, halifelik kaldırıldı. Peyderpey kazanılan haklarla birlikte Türkiye halkı ve emekçileri dünya emekçilerinin sahnesindeki yerini aldı. Türkiye işçi sınıfı daha Osmanlı İmparatorluğu zamanında başlattığı demokrasi ve ‘insanca yaşam’ için hak mücadelesini, Cumhuriyet döneminde de sürdürdü. Örgütlendi, güçlendi, modern bir sınıfa dönüştü.
Hakların ve bizde çok az karşılanan demokratik taleplerin kısmi Anayasal varlığını başta işçi sınıfı olmak üzere toplumsal kesimlerin mücadelelerine borçluyuz. Emekçiler ne zaman güç kaybı yaşamış ve örgütsel inisiyatifleri azalmışsa bu haklar dünya çapında olduğu gibi Türkiye’de de gasp edildi.
Ancak Türkiye Cumhuriyetinin tarihi mücadeleler, kazanımlar, kayıplar, yeniden kazanımlar tarihi oldu. 15-16 Haziran, Zonguldak yürüyüşü, Tekel ve metal fırtına, 1968 ve Gezi direnişi, kadınların, Kürt halkının, sosyalizmi hedefleyen örgütlerin mücadeleleri, üniversitelerdeki gençlik mücadeleleri, darbelere karşı direnişler, köylülerin yaşam alanı mücadeleleri, küçük üreticilerin mitingleri ve daha saymakla bitmeyen bir dizi mücadelelerle yaşanmıştır Cumhuriyet.
Cumhuriyet aynı zamanda devletin hiç eksik olmayan baskıcı ve sansürcü zihniyetiyle yönetildiği bir model olmuştur Türkiye’de. Darbelerle ıslah edilmeye çalışılan, her dönem seçilmiş farklı bir iç düşmana karşı muharebelerin verildiği, hapishanelerinin hiç boş kalmadığı, ilan edilmiş ya da ilan edilmemiş olağanüstü hal rejimlerinin hayata geçirildiği; işkence, gözaltı, muhbirlik sistemiyle işleyen bir adli sürecin kurumlaştığı bir cumhuriyettir buradaki.
Cumhuriyetin 100. Yılına da ağır baskı koşullarında giriyoruz. Mevcut iktidar 100 yıl boyunca kazanılmış hakları parça parça yok ettiği gibi geçmişteki devlet şiddetinin üstünü de kendi beyaz sayfasıyla kapattı. Birkaç yıldır tek adam rejiminin keyfiyeti altında, hukukun ancak bu tek adamın kabul ettiği kadar anlamının olduğu bir rejim kuruldu. En küçük ifade özgürlüğüne bile tahammülü olmayan bu yönetimin buyruğuyla, daha dün Şebnem Korur Fincancı tutuklandı; TTB ile TMMOB’daki seçimlerin iptal edilmesinden bahsediliyor. Dünyada en çok gazetecinin ve siyasetçinin hapiste olduğu ülke, Türkiye. En çok grev yasaklanan, en çok yayın kapatılan yer de burası.
Her gün halkına yalan söyleyen, 41 kişinin öldüğü maden cinayetini kader, fıtrat diye geçiştiren; memleketin taşını toprağını yandaş sermayeye satılığa çıkaran böyle bir yönetim adı en çok yolsuzlukla anılan yönetimdir. Seçmenlerin ilgisini ve desteğini yitirdikçe de daha da baskıcı hale gelmekte, adım adım faşizme yol almaktadır.
Halk ise yoksulluk sınırının çok altında bir ücretle hayatını sürdürmeye daha doğrusu hayatta kalmaya çalışıyor.
Cumhuriyet demokrasiyle aynı anlama gelmez. Demokrasi kendisini Cumhuriyeti ilk fırsatta bir baskı rejimine veya faşizme dönüştürmeye çalışan egemen sınıflara karşı verilen mücadeleye borçludur. Bugün de bu mücadele sürüyor.
Ancak bu böyle gitmez.
Cumhuriyet, hayatları ve hakları için her gün mücadele eden işçi sınıfı ve halkın kurtuluş mücadelesinin de zeminidir. Bu halk 1919’da başının çaresine bakmıştı, yine yapacaktır ve kendi kaderini kendi belirleyerek, kendi inisiyatifiyle bir halk cumhuriyetini bu düzenin bağrından çıkaracaktır.
Partimiz bu mücadelenin içindedir ve daima olacaktır.
Halkımıza çağrımızdır: haklarımız için mücadeleye devam edelim, işçilerin emekçilerin Cumhuriyetini birlikte kuralım.
Türkiye emekçilerinin ve işçi sınıfının bitmeyen mücadelesi bu vesilesiyle kutlu olsun…
EMEK PARTİSİ
Genel Merkezi