Koray Doğan’ın öldürülmesi ve Elrom olayı…
…Türkiye’de, devlet adına işkence yapıldığı gibi, sorumsuzca cinayet de işlenmektedir. 1972 yılında ODTÜ öğrencisi Koray Doğan, güpegündüz, Ankara’nın Ayrancı caddelerinde, Mehmet Beyazıt adlı bir polis memuru tarafından, yarım metre uzaklıktan, sırtına sıkılan kurşunla öldürülmüştür.
Koray Doğan eğer ölmemiş olsaydı, 12 Mart dosyaları arasında unutturulmak istenen “Elrom olayı” ve “Yüzbaşı İlyas Aydın”ın gerçek kimliği ortaya çıkacaktı. Koray Doğan vuruldu ve olay da Koray Doğan ile birlikte toprağa gömülmek istendi.
İstanbul’da Zeytinburnunda Atilla Özkan, polis memuru Muhsin Bodur ve komiser Mete Altan tarafından vurularak öldürüldü. Son günlerde ağır ceza mahkemeleri polisin siyasal suçlarda kovuşturma yapmayacağını hükme bağlıyorlar. Şimdi Zeytinburnu olayı ile bu kararları karşılaştırın. Ne oluyor? Yargılamadan, savunma alınmadan ölüm cezaları yerine getiriliyor. Ve böylece cinayet, devlet adına işlendiği için, suç olmaktan çıkıyor.
Cinayet, yolsuzluk ve işkence. Bu uğursuz üçgeni kırmadan, ne demokrasiden söz edebilirsiniz, ne de özgürlükten.
Kapatılan yolsuzluk dosyaları, demokrasi uğruna… ödüllendirilen işkenceciler demokrasi uğruna… İşlenen cinayetler hep demokrasi uğruna.
Öyleyse, bu düzen, bu devlet, bu demokrasi kimin için, ne için? Söyler misiniz, ne için ve kim için?… (Cumhuriyet Gazetesi, 4 Mart 1977)
Nail Karaçam’ı Öldüren Ülkü Ocakları Başkanı Kim?
MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, CHP Genel Başkanının MHP ve Ülkü Ocakları hakkındaki demecini yanıtlarken:
‘Milliyetçi Hareket Partisinin hiçbir üyesi veya yöneticisi anarşi olaylarından hüküm giymemiştir’ demiştir.
Türkeş, aynı konuşmasında, bir CHP İl Başkanının Beyazıt Kulesine, “kızıl bayrak” çektiğini söyleyerek CHP’yi suçlamıştır.
Bir siyasal parti lideri herhangi bir yurttaşı suçlarsa, bunun kanıtlarını açık seçik ortaya koymalıdır. Beyazıt Kulesine kızıl bayrak çeken kimdir? Hangi mahkeme kararıyla mahkûm olmuştur? Bunlar belli değildir. Türkeş’in bu konuda hiçbir belgesi ve kanıtı yoktur.
12 Mart döneminde, Marmara vapurunun, Eminönü yolcu gemisinin solcular tarafından batırıldığı, Kültür Sarayının ise yine solcular tarafından yakıldığı söylenmiş, bu suçlama ile cadı kazanları kaynatılmıştır.
Bunlar birer kara iftiradır. Çünkü hiç kimse, Marmara vapurunun, Eminönü yolcu gemisinin batırılması ya da Kültür Sarayının yakılmasından ötürü mahkûm olmuş değildir. “Kızıl bayrak” olayı bu iftira zincirinin halkalarından biridir. Türkeş, bu halkaları elinde sallayıp durmaktadır.
Türkeş eğer inandırıcı olmak istiyorsa, kızıl bayrak olayına karışanların hangi mahkeme kararıyla mahkûm olduklarını ortaya koymak zorundadır. CHP’nin hangi il başkanı, Beyazıt Kulesine kızıl bayrak çekmek suçuyla mahkûm olmuştur? Evet; ad, soyadı, mahkeme kararı… Bunları bekliyoruz.
Bunları beklerken, isterseniz Türkeş’in “ülkücü gençler” diyerek övdüğü, Ülkü Ocakları örgütü ile ilgili bazı kesinleşmiş mahkûmiyet kararlarından söz edelim:
Ülkü Ocakları Genel Başkanlarından Sami Bal, Ankara Üçüncü Ağır Ceza Mahkemesinin 1974/133 esas ve 1974/557 sayılı kararı ile cinayet suçundan hüküm giymiştir. Sami Bal, devrimci öğrencilerden Nail Karaçam’ı öldürmekten yirmi dört yıl ağır hapse mahkûm olmuş ve Türkeş’le benzerlerinin sabah akşam çattıkları af yasası gereğince affedilmiştir.
Sami Bal, bu cinayet hükmünden sonra, Ülkü Ocakları Genel Başkanlığına getirilmiştir.
Ülkü Ocaklarının bir başka Genel Başkanı İbrahim Doğan ise, Ankara Birinci Ağır Ceza Mahkemesinin 1971/91 esas ve 1974/466 sayılı kararı ile on iki yıl ağır hapse mahkûm olmuş ve Af Yasası gereğince affedilmiştir. İbrahim Doğan ile birlikte, cinayet suçundan mahkûm olan Ali Güngör de, sonradan MHP Gençlik Kolları Başkanlığına getirilmiştir.
Hep rastlantı mıdır bunlar? Bunlar rastlantıysa, MHP Niğde Senatörü Kudret Bayhan’ın, Fransa’da “baz morfin” kaçırmaktan hüküm giymesi de bir başka rastlantıdır.
Başbuğ, bu cinayetleri ve esrar kaçakçılığını suç saymaz mı acaba? (Cumhuriyet Gazetesi, 2 Mart 1977)
Uğur MUMCU