Baskılara ve gericiliğe karşı Türkiye genelinde liselerde bir ses yükselmeye başladı. Demokratik haklarını kullanan liseliler, bir bildiri yayınlayarak taleplerini dile getiriyor. Sistemin yanlışlarını ve olması gelenleri haykırıyor.
Tabi ki böyle bir talebe karşı, Türkiye’de alışılmış olan, ilk karşı açıklama da yetkililerden geldi. Okul müdürleri, Milli Eğitim müdürleri, hatta bakanlık müşavirleri hemen inceleme yapılması talimatını verdiler. Akıllarınca liselilere geri adım attırmanın yollarını arıyorlar.
“Yetkililerin” demookratik yollarla haklarını arayan liselilere karşı giriştikleri bu yıldırma faaliyetleri, ilk değil tabi ki. Yıllar öncesine gitmekte ve geçmişi hatırlamakta fayda var.
Yıl 1966…
Liseli gençler fikirlerini açıkladıkları için soruşturmaya, hatta tevkif edilmeye başlanır. Ülkenin bağımsız olmasını dile getirdikleri için Konya ve İstanbul başta olmak üzere bir çok ilde, daha18 yaşına girmemiş gençlerin ifadesi alınır ve tutuklanması istenir.
Bu baskıya karşı ise liselilere ilk destek üniversiteli “abilerinden” gelir.
13 Ocak 1966 Perşembe günü, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Fikir Kulubü adına Mahir ÇAYAN’ın imzasını taşıyan bir bildiri yayınlanır. Hükümetin fikir akımlarına karşı giriştiği tutuklamalara karşı protesto açıklaması yapılır. Sömürüye karşı çıkan herkesin komünistlikle suçlandığı, özellikle gençlerin baskı mekanizması ile susturulmak istendiği dile getirilir.
Mahir Çayan imzalı bildiri şöyle devam eder: “ Ne garip ne acıklı ve ne gülünçtür ki artık komedi liselere indirgenmiş, bu akla uygunsuz tedbirler henüz oluşum halinde olan liseli kardeşlerimize el atmıştır. Konya Lisesi’nden iki öğrenci, Haydarpaşa Lisesi’nden bir öğrenci, komünizm propagandası yapıyor gerekçesi ile tutuklanmıştır. Bu liselerin yönetim kurulları da bu faşist tedbirlere yağ tutmaktadır.”
Aradan tam 50 yıl, yani yarım yüzyıl geçmiş olmasına rağmen aynı baskıları bugünde görüyoruz; tabii direnenleri de . Ancak “yetkililerin” bu baskıları ile liselilerin vazgeçeceklerini düşünmek sonuç verir mi derseniz? Ne gezer… Nafile…
İbrahim SARIDEMİR