Amerikan emperyalizmi ve uşakları, milli kurtuluşçulara karşı saldırganlıklarını artırıyor.
Milli kurtuluş Mücadelemiz yeni şehitler veriyor.
Şehitlerimizin kanı, milli kurtuluşçuların mücadele azmini ve bilincini keskinleştirip çelikleştirirken, emperyalizmin ve diğer milli kurtuluş düşmanlarının sonunu hazırlıyor.
Milli Kurtuluş Mücadelemiz, şehitlerimizin gencecik, tertemiz ve soylu kanlarıyla sulanıp güçleniyor.
Nedim Özpulat, Turan Emeksiz, Ali İhsan Kalmaz katarına bir buçuk yıldır yeni savaşçılar eklendi. Birbuçuk yıl içinde adını bildiğimiz dokuz şehit şehit daha verdik. Yani, iki ayda bir şehit. Son on ayda yedi şehit verdik. Yani birbuçuk ayda birşehit. Son iki ayda beş şehit verdik. Yani 12 günde bir şehit.
Bu demektir ki milli kurtuluş kararlarını gittikçe tehlikede gören Amerikan emperyalizmi ve uşakları saldırganlıklarını artırıyorlar.
Bu demektir ki milli kurtuluş mücadelemiz gelişip güçlenerek emperyalizmin yüreğine korku salıyor.
6. Filo ve Vedat Demircioğlu
Yıl 1968. Aylardan Temmuz.
Amerikan emperyalizminin Akdeniz’deki bekçisi altıncı filo, İstanbul Boğazı’na kara bir leke gibi oturmuş. Amerikalı denizciler, İstanbul otellerinde, kendi deyimleriyle “moral takviyesi” yapıyorlar.
Mustafa Kemal’in gençliği, “esir yaşamaktansa ölmek evladır” deyip ayağa kalkmış. Yürüyüşler, mitingler, bildiriler birbirini kovalıyor. Altıncı filodan gönderilen yemeklerle tıkanıp ve Amerikan denizcilerinin otel bekçiliğini yapan toplum polisi, bir sabah uykunun en tatlı yerinde, devrimci gençlerin yuvası Gümüşsuyu Öğrenci Yurdu’na baskın yaparak yüzlerce genci copluyor ve Vedat Demircioğlu’nu ikinci kattan atarak bir milli kurtuluşçunun kanını akıtıyor toprağa.
Aynı günlerde Ankara gençliği de ayakta. Altıncı filoya karşı gösteri yapan gençlere yine toplum polisi saldırtılıyor. Coplardan kendini kurtarmaya çalışan Atalay Savaş, bir arabanın altında kalarak can veriyor.
Mustafa Kemal’in Gençleri Durur mu?
Yıl 1969. Şubatın onaltısı. Günlerden Pazar: Kanlı Pazar.
Yine 6.filo Boğaz’a demir atmış. Türkiye halkına meydan okuyor. Yine İstanbul sokaklarında, “moral takviyesine” çıkmış Amerikan askerleri.
Mustafa Kemal’in geçleri durur mu; Mustafa Kemal olsa durur muydu? Durmazdı. Gençlerde durmuyorlar. Halkımızın en devrimci gücü işçilerle el ele verip “Emperyalizme Karşı Bağımsızlık Yürüyüşü” düzenliyorlar. Hürriyet Alanı’ndan Taksim’e 30 bin yurtsever yürüyor. Öte yandan, Mustafa Kemal’e ölüm fermanı çıkaran Vahdettin çömezleri, 6.filoya karşı namaz kılıp İslamlığı ayaklar altına aldıktan sonra, Amerikan emperyalizmine karşı “kutsal” hizmetlerini yerine getirmek üzere Taksim’de toplanıyorlar. Yurtseverler alana girer girmez, toplum polisinin de desteğini alan Vahdettin çömezleri, tabanca, bıçak, muşta, taş, sopa, balta ile saldırıya geçiyorlar.
Sonuç, yüzlerce yaralı ve iki ölü. Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan milli kurtuluş şehitlerimizin saflarına katılıyorlar
Yıl 1969. Eylül.
Halk oyunları Tunceli’de halk ozanı Pir Sultan Abdal’ın hayatını canlandırıyor. Halk, oyunu görmek için oluk oluk akın ediyor. İşbirlikçi iktidarı bir telaş sarıyor ki görmeyin, aynen Hızır Paşa’nın telaşı gibi. Ve hemen bir ferman çıkartıyor: Pir Sultan Abdal yasaktır. Biletlerini önceden almış olan kalabalık tiyatronun kapısında kalakalıyor. Ve bir haber duyuluyor: halkın ileri gelenlerinden bazıları tutuklanmış. Kalabalık kendiliğinden karakola yürüyor. Ve iktidarın emriyle, silahlar halka döndürülüyor. “Ateş etmeyin, durun” diye öne fırlayan yiğit Mehmet Kılan göğsünden vurularak yere düşüyor.
Yıl 1969. Eylül’ün onsekizi.
Özel okullarda ve bu arada İstanbul Işık Mimarlık ve Mühendislik Özel Yüksek Okulu’nda, eğitim ve öğretimi bir ticaret metası haline getiren, parayla diploma dağıtan özel okul patronlarına karşı bir direniş sürdürülmekte. İrticanın güçleri, her zaman ve her yerde olduğu gibi, bu direnişi kırmak istiyorlar. Özel Işık’taki arkadaşlarına destek olmaya giden devrimci gençler, kiralık katiller tarafından ateş yağmuruna tutuluyor. İki genç yaralanıyor ve Mehmet Cantekin devrim şehitlerimizin saflarına katılıyor.
23 Eylül.
Cantekin’in ölümü üzerinden beş gün geçmiş. Hürriyet alanında, güpegündüz, herkesin gözü önünde , bir yiğit kurtuluş savaşçısı daha, polis eliyle alçakça, kalleşçe arkadan kurşunlanıyor. Vietnam halkına ettiği zulümlerden dolayı “Kasap” adıyla anılan Amerikan elçisi Kommer’in arabasını yakarak, İkinci Kurtuluş Savaşımızın ilk meşalesini tutuşturanlardan biri olan Taylan Özgür’den, böylece, yurtsever baba Hasan Özgür’ün deyimiyle “Kommer’in acısı çıkarılıyor”.
Halkımızın mücadelesi geliştikçe, sömürü ve tahakkümün tehlikeye düştüğünü gören Amerikan emperyalizmi ve uşakları, saldırganlıklarında daha da ileri gidiyorlar. Milli Kurtuluşçu akıma karşı irticayı silahlandırmakta daha da ileri gidiyorlar. Öyle ki, Mehmet Sevinçbüyük kardeş, pusu kurularak, durakta otobüs beklerken kurşunlanıyor. Öyle ki, aradan daha altı gün geçmemişken, irtica, polislerin gözleri önünde, okulunun kapısında nöbet tutan bir yiğit militanımızı, Battal Mehetoğlu kardeşimizi de öldürüyor. Battal’ın son sözü “Bağımsızlık Savaşından Dönülmez” oluyor.
Ve irticanın, emperyalizm ve işbirlikçileri tarafından beslendiği bir kere daha ortaya çıkıyor. Akademi çevresinde yakalanan birkaç yobazın üzerinden büyük miktarda paralar ve Mığırdıç Selefyan gibi milyarderlerden alınan yardımlara ait belgeler bulunuyor.
Devrimci Gençlik, Gerici Saldırganlığa Karşı Yiğitçe Direniyor
15 Aralık Pazartesi.
Yurtsever gençlik kaynıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencileri, sabahın erken saatlerinde, Maçka’da toplanarak Amerikan emperyalizmini, işbirlikçi iktidarı ve onların silahlandırdığı irticayı şiddetle lanetliyor ve oybirliğiyle süresiz boykot kararı alıyor. Söz alan öğrenciler “Zorbalık, baskı ve terörle asla yıldırılamıyacaklarını, kurtuluş savaşı yolundan döndürülemiyeceklerini” belirtiyorlar.
Aynı saatlerde, İstanbul Üniversitesi de olağanüstü günlerinden birini yaşıyordu. Devrimci öğrenciler, saat 08.00’den itibaren üniversite bahçesinde toplanmaya başlamışlardır. Gençler, saat 10.00 sıralarında binlerce oldular.
Düzenledikleri toplantıda dendi ki: “Battal’ı öldürenler, işçilerin, köylülerin düşmanıdırlar; çünkü Battal işçiden, köylüden yanaydı. Battal’ı öldürenler, Türkiye halkının bağımsızlık mücadelesinin düşmanı, Amerikan emperyalizminin uşağıdırlar; çünkü Battal, yiğit bir bağımsızlık savaşçısıydı”. Dendi ki: “Mustafa Kemal’e layık olmak istiyorsak, halkımızın bağımsızlığını ve özgürlüğünü istiyorsak, bir yumruk gibi beraber olalım”.
Binlerce öğrenci, sıkılı yumrukları havada, Ata’nın Bursa Nutku’nu ve bağımsızlık andını tekrarladılar.
Toplantıdan sonra Adliye’ye gelen devrimci öğrenciler, Türk yargıcına olan güvenlerini belirttiler ve savcıyla görüşmek istediler. İşbirlikçi iktidarın sözcülüğünü meslek edinmiş Savcı NedimDemirel, gençlerin görüşme isteğini kabul etmedi. Gençler, üniversiteye dönerken, Hürriyet Alanı’nda, toplumpolisinin saldırısına uğradılar fakat, metanetle karşı koydular ve Eczacılık Fakültesi’nin içine kadar giren polisi geri püskürttüler.
Daha sonra üniversite bahçesinde toplanan gençler, Ata’nın anıtı önünde saygı duruşunda bulundular ve o gece sabah kadar, üniversitede meşalenin ışığında, Battal’ın cenazesi başında nöbet tuttular. TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Arslan da saygıya layık bir davranış göstererek nöbete katıldı ve Aybar’ın da suçlamaya bile yeltendiği gençlerin safında yer aldı.
Bütün Yurtseverler; İşçiler, Köylüler, Öğrenciler, Öğretmenler Ve Subaylar, Emperyalizme Ve Onun Silahlandırdığı İrticaya Karşı, Milli Kurtuluş Cephesinde Saf Tutuyorlar
Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu İstanbul Bölge Yürütme Kurulu,
İstanbul Teknik Üniversitesi Öğrenci Birliği,
İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademileri Öğrenci Birliği,
İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği,
İTÜ Teknik Okul Talebe Birliği,
Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu İstanbul Sekreterliği,
Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı,
Türkiye Edebiyatçılar Birliği,
Türkiye Kadınlar Birliği, Mimarlar Odası İstanbul Şubesi ve daha birçok yurtsever kuruluş, bildiriler yayınlayarak, emperyalizmi ve irticayı şiddetle lanetlediler. Yine yurtsever subaylarımız Mustafa Kemal’e yaraşan bir davranışla, mert ve erkek seslerini dile getiren bildirileriyle Milli Kurtuluş cephesinde saf tuttular.
Cihan Alptekin: İkinci Kurtuluş Savaşımız Başarıya Ulaşacaktır
16 Aralık Salı günü, İstanbul Üniversitesi’nde toplantıya binlerce yüksek okul öğrencisi, liseli, askeri öğrenci, öğretmen, işçi ve subay katıldı.
Devrimci Gençlik Federasyonu İstanbul Bölge Yürütme Kurulu Başkanı Cihan Alptekin, “Amerikan emperyalizmi ve işbirlikçilerin düzenlediği bütün tertiplere rağmen, ne pahasına olursa olsun, İkinci Kurtuluş Savaşımız başarıya ulaşacaktır” dedi.
Çılgınca alkışlar ve sevgi gösterileri arasında konuşmaya başlayan emekli binbaşı Hasan Özgür, gençlere “Hepiniz birer Atatürk’sünüz, Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni ve istiklalini sizlere emanet etmekte haklı olduğunu defalarca ispat ettiniz. Hepinizi sevgiyle kucaklarım, yavrularım” diyordu.
Battal’ın anası kısa ve özlü bir tel göndermişti gençliğe: “Battal öldü, zafer sizindir evlatlarım”.
Bir öğretmenin konuşması “Bağımsızlık mücadelemizde öğretmenler kendilerine düşeni yapacaktır” diye devam ediyor; bir işçinin konuşması “İşçiler sizlerle beraberdir. Yaşasın bağımsız Türkiye” diye bitiyordu.
Battal Mehetoğlu’nun Cenaze Töreni
Daha sonra gençler, devrimci mücadeleyi yılmadan yürüteceklerine dair hep bir ağızdan ant içtiler. Ve İstanbul’un bütün bütün üniversite ve yüksek okullarında süresiz boykota karar verdiler. Aynı saatlerde Ankara üniversitelerinin öğrencileri de süresiz boykot kararı alıyorlardı.
İstanbul Üniversitesi’ndeki toplantıdan sonra, şehit Battal’ın tabutu, kavga arkadaşlarının elleri üzerinde Sirkeci araba vapuruna kadar götürüldü.
Binlerce öğrenci, öğretmen, işçi ve subay düzgün sıralar halinde Hürriyet Alanı’ndan Sirkeci’ye doğru sessiz bir sel gibi aktı. Halkın büyük heyecan ve saygı ile izlediği yürüyüş ilerledikçe kalabalıklaşıyordu. Battal, çiçekler arasındaki yerine konduğu zaman, Sirkeci meydanında binlerce insan ve vasıtadan çıt çıkmıyordu. Araba vapurunun uzun ve acı sireni, milli heyecanı ve kabaran devrimci öfkeyi, başları önlerinde ve yumrukları havada binlerce yurtseverin yüreğine bir kere daha perçinliyordu.
İstanbul, bir ulusun bağımsızlık yolundaki sarsılmaz azminin açığa çıktığı, birinci kurtuluş mücadelesi günlerine benzeyen bir gün daha yaşıyordu.
Binlerce yurtsever teker teker şehit Battal’ın önünden geçtiler ve Taksim yönünde yürüyüşe devam ettiler.
Yol boyunca “Kahrolsun Amerika, Bağımsız Türkiye, Devrimciler Elele Milli Cephede” sesleriyle ilerleyen topluluk halk tarafından coşkunlukla alkışlanıyordu.
Daha birkaç gün önce, Amerika uşaklarının saldırısı karşısında yalnız sanılan bu gençliği bütün halkla beraber çelik bir yumruk gibi birleştiren bu kuvvet neydi? Bu kuvvet, işçisi, köylüsü, aydınıyla dünyada ilk defa kurtuluş savaşını başarmış bir ulusun bağımsızlık azmiydi. Bu kuvvet, kanla sulanmış bir milli kurtuluşçuluğun, Mustafa Kemalciliğin yok edilmek istenmesine karşı Türkiye halkının haklı tepkisiydi.
Yağmur altında Taksim’e kadar yürüyen 25 bin yurtsever orada, Ata’nın anıtı önünde “bağımsızlık savaşından dönmeyeceklerine” dair tek bir yürek gibi yeniden and içiyordu.
İstanbul’dan eller üzerinde uğurlanan Battal’ın cenazesi Ankara’ya sokulmadı. İşbirlikçi iktidar, gençliğin Ankara’da düzenleyeceği yeni bir törenden korkuyordu.
Malatyalı iki şehit Turan Emeksiz ve Battal Mehetoğlu
Battal, 17 Aralık akşamı, memleketi Malatya’ya iletildi. Önce evine sonra da Türkiye Öğretmenler Sendikası’na götürüldü. O gece sabaha kadar başında nöbet tutuldu. Sabahleyin Ata’nın anıtı önünde köylüsü ve kentlisiyle binlerce Malatyalı’nın katıldığı bir törenden sonra Malatya’nın Turan Emeksiz’den sonra ikinci şehidi olan Battal, omuzlar üzerinde yumruklar sıkılı olduğu halde şehitliğe taşındı.
Böylece devrimci saflardan bir yiğit asker daha eksildi.
Battal, ölmeden önce “Bağımsızlık Savaşından Dönülmez” dedi.
“Bağımsızlık savaşından dönülmeyeceğini” bizlere, hayatını vererek öğretti Battal.
Milli Kurtuluş Şehitlerimizin Anısına Lâyık Olacağız
Milli Kurtuluş şehitlerimizin anısına laık olmak için, bağımsızlık ve demokrasi yolundaki mücadelemizden bir an bile geri durmayalım, yılgınlığa düşmeyelim, gerektiğinde Battal gibi yiğitçe ölmekte en ufak bir tereddüt göstermeyelim.
Milli Kurtuluş şehitlerimizin anısına layık olmak için, mücadelemizi, en doğru yollardan, devrimci mücadeleler tarihinin bize öğrettiği yollardan yürütelim. Bizleri kitlelerden tecrit ederek kavgamızı sekteye uğratacak bireyci çıkışlara ve küçük burjuva kahramanlıklarına kapılmayalım.
Milli Kurtuluş şehitlerimizin anısına layık olmak için, bütün iğrençliklerini, pisliklerini gittikçe ortaya dökmeye başlayan emperyalizme ve uşaklarına karşı, geniş kitleleri harekete geçirelim. Saflarımızı genişletip çelikleştirelim. Milli Kurtuluş Mücadelemizi bütün Türkiye halkına maledelim.
İlkemiz Halk Savaşı Olsun.
Yaşasın Milli Kurtuluş Şehitlerimizin Devrimci Anıları!
Yaşasın Milli Kurtuluş Cephemiz.
Kahrolsun Emperyalizm Ve İrtica.
Yaşasın Emperyalizme Karşı Savaşan Bütün Dünya Halkları!
İbrahim KAYPAKKAYA
Kaynak: Türk Solu Dergisi, 23 Aralık 1969, sayfa 6-7.
ÖNEMLİ UYARI: İBRAHİM KAYPAKKAYA BU YAZIYI 1969 YILINDA BATTAL MEHETOĞLU’NUN ÖLDÜRÜLMESİNDEN SONRA KALEME ALMIŞTIR. KAYPAKKAYA, BİRKAÇ YIL SONRA YAPTIĞI “KEMALİZM” DEĞERLENDİRMELERİNDE TAMAMEN ZIT FİKİRLER KALEME ALACAKTIR. DOĞAL OLARAK SADECE BU YAZI ÜZERİNDEN İBRAHİM KAYPAKKAYA’NIN KEMALİZM KONUSUNDA Kİ FİKİRLERİNE ULAŞMAK GERÇEKÇİ DEĞİLDİR. ONUN KEMALİZM KONUSUNDAKİ FİKİRLERİNİN NİHAİ DURUMU SON YAZILARINDA ORTAYA KOYDUĞU GİBİDİR.