Deniz’i anlatmak pek kolay olmadığı gibi aynı zamanda onu anlatma çok da kolay olabilir. Deniz’i anlatmaktan ziyade yaşamak gerekir.
Deniz ile ortabahçede top oynarken tanışmıştık.
Tanımadığım Kabadayı Yoktu
O, Erzurum kökenli, ben ise Erzincan Kemah’tan olma Tarlabaşı’ında büyümüş bir delikanlı idim. Her türlü kavganın içine girmiş çıkmıştım, tanımadığım kabadayı yoktu. Sokağımızda Eşkıya Kemal ile büyümüştük. Kürt İdris, Dündar Kılıç, Arap Tevfik, Nurettin Omay, Oflu Avni, Oflu Hasan, Oflu İsmail ve Oflu Osman ile haşır neşir olmuş, lüks Nermin’in evlerini tanımış ve 6-7 Eylül olaylarının tam içinde büyümüş birisiydim.
Genco Erkal’ın Çantası İle Okula Giderdim
O dönemlerde kim kimleri kurtardı, hepsini bilirim.
Bunların ötesinde, bir de sanat dünyasının ve bizlerin kendisini Arap Bacı rolü ile hatırladığımız kaleci Tevfik Gelenbe.
Genco Erkal’ın çantası ile ilk okula giderdim. Sünnetim dahi Pigal Gazinosunda olmuştu. Rahmetli Enis Karaduman sınıf arkadaşımdı ve o ortamdan Atatürk Erkek Lisesine oradan Bakırköy Lisesine gittiğim zamanlar ilk dönemlerde çok şaşırmıştım; kızlı erkekli-lise ancak çıt kırıldım bir ortam.
Deniz İle Tanışma
Yoksul kısımdan gelen Sultan ve Arnavut Nasuh Kumova ile kendimi bulurken, zor bela kavga ile karışık yılların ardından İstanbul Hukuk Fakültesine girdim: Bir hengamenin içine düşüverdim.
Son sınıfa doğru gelirken ise, işte top oynama hikayesinde bahsettiğim, o ince ve yağız Deniz ile tanıştım.
Deniz’i Kıskandım
Türkçeyi harika konuşan tüm kızları çevresinde toplayan, saatlerce konuşan bu adamı kıskanmadım dersem yalan söylemiş olurum. “Ulan ne anlatıyor bu herif!” diye merak etmiyor da değildim.
O dönemler yazılı sözlü sınavlar vardı, kırılan kırılanaydı. Yazılıdan geçsek dahi sözlüde kalınırdı.
Bunun yanında bir de sınav harcı vardı ki bu harcı yatırmak kafi değildi ve öğrenci karnesinin üzerine bir damga vurdurmak gerekliydi. Dekan Sekreteri Ali Rıza Başaran nuh derdi peygamber demezdi. Bu damga yüzünden bir dönem Türkan Rado hocamın ricalarına da rağmen beni sınavlara sokmadı. Daha sonra işgal bittiğinde ana binaya geldiklerinde Ömer Yasanın, “Ali Rıza Bey, Ali Rıza’nın yanından ayrılma sana saldıracaklara gidin diyor” demiş. Ben ise Deniz ile içeri yürürken etrafa açılın işareti yapıyordum; fakat bu olay ilerde işime yaradı, siyasi polis beni almaya geldiğinde Ali Rıza Bey fotoğrafıma bakmış öyle bir yanlış isim ve adres vermiş ki bu tarifi sayesinde ben adeta yıllarca ben değildim.
İşgal Var Dediler
Sağımdaki solumdaki kapıldı, anlamamıştım.
Yurttan kalkıp okula geldiğimde imtihana girecektik, “İşgal var” dediler.
Kim ne yaptı, kimler olacak derken başta Deniz olmak üzere tek tek isimlerini sayamayacağım işgal konseyindeki arkadaşlar apar topar konseye seçildik. Kim seçti ve nasıl oy nasıl kullanıldı tam olarak hatırlamıyorum.
Kemal Bingöllü Konsey Başkanı oldu.
Deniz’i bulana aşk olsun, hiç doğru dürüst konseyde oturmadı. Cevat Erciş ile birlikte bahçede eğitim yaptırıyordu.
Onlar laklak yapmaktan değil eylem yapmaktan yana idi.
Erken Doğumlardan Dolayı Deniz Utandı
Günler günleri kovaladı, molotof sesleri yüzünden Esnaf Hastanesinde erken doğumlar olduğu haberi geldiğinde Deniz bundan bir utandı ki sormayın.
Bir de Sulhi Dönmezer’den geldi; Krimonoloji Bölümünün antika silahları, camlar kırılıp alınmıştı. Yerine konulması lazım, bunlar tarihseldir. Bunun üzerine Deniz vitrin camlarını yaptırdı.
Deniz: “Kavga Var”
Denizi bu şekilde de anlatmak lazım; en heyecanlı bir yürüyüşe çıkacağız Deniz ise “Kavga, kavga!” diye bağırmaya başladı. Bu ne kavgası?
“Sus Rıza, ajite atıyorum.” dedi, “Ne o?” dedim, bu kelimeyi hiç duymamıştım, “Sus, devrimcilerin heyecanlandırılması” demişti. Bu kelimeyi ilk Deniz’den öğrenmiştim.
Rektörle Konuşmaya Giderken..
Rektörle konuşmaya Balta Limanı’na giderken, ben koruma olarak yanlarında gittim.
Mehdi, Sıtkı Çoşkun, yanlış hatırlamıyorsam Eczacılıktan Özer ve birde İzzet içeri girdiler. Ben ise dışarda, sözüm ona ortada bir durum olursa ilk kavgaya başlayan olacaktım.
Daha sonra toplantı bitti ve anlaştık, “Kaldıracağız” dediler. Evet, peki nasıl mı? Şartlarımızın ilk başındaki yazı sözlü sınavı kalktı gerisi yazıldı çizildi.
Bugün Gazetesi’ndeki Beyzbol Sopalı Saldırgan
Öğlenden sonra Rektörlük Binasından bir açıklama yapacaktık ve ben tam Cağaloğlu’nda bulunan yurttan çıkmıştım ki sağlık ocağına yakın yerde, Bugün gazetesinden çıkan beyzbol sopalı birinin saldırısına uğradım. Kaşım patladı.
Dikişten sonra rektörlüğe geldim ki Deniz konuşmaya başlamış, beni görünce “Gazi olmuş, Rıza geldi” dedi.
Bu toplantıdan sonra şartlarımızı yeniden görüşmek için yeniden toplantı yapacağımız Mukayeseli Hukuk salonunda toplandık. İsteklerimiz tam olarak kabul edilene kadar işgal devam edeceği kararını aldık. Bu kararı aldığımız esnada Mahkeme Kararı geldiğini öğrendik.
Peki ne yapacaktık?
Deniz, Karara Uyalım Dedi
Ben ve çoğunluk işgale devam edelim dediğimizde, masanın üstüne çıkan Deniz “Arkadaşlar bu bir mahkeme kararı, bizi Türk Adaleti ile karşı karşıya getiriyorlar; karara uyalım.” dediğinde çoğunluk Deniz’den yana ikna olmuştu ki sonra Doğu Devrimci Kültür üyeleri Kürtler salonu terk ederek çoğunluk kararına itiraz ettiler; sabahleyin işgali kaldıracaktık.
Aradan bir süre geçti ve başta Necmi arkadaş olmak üzere Doğu grubu tekrar geriye döndüler. Bir haber geldi, bize saldırı olacak mı, Beyazıt Camisi’nde sabah namazında toplanacaklar ve kitlesel saldırıya geçeceklermiş şeklinde bir haber.
Camiye Gittim, Deniz Beni Bekliyor
Dış kapıda PTT’nin yanında toplandık, camiye akın akın insanlar geliyordu.
Deniz: “Kim namaz kılmayı biliyor?” dediğinde ben bildiğimi söyledim. Bana yakalandığında üstünde çıkan kazağını verdi; ben camiye gittim, normal namaz ve dua vardı ki bir gözün bana baktığını gördüm. Rahmetli Asım Mail. “Sus ulan dedim” halbuki tükürükle beni boğarlardı. Rahmetli Adapazarlı idi akrabası Refahtan Adalet Bakanı soyadı Karadeniz olan bakanın yeğeni idi. Kaşı ve gözüyle ile “Yok öyle bir şey” şeklinde işaret yaptı.
Namaz bitti ve ben geri döndüm.
Kitle gitmiş, tek başına Deniz elinde demir boru, yerdeki cam parçalarına vurarak beni bekliyor. “Nerede arkadaşlar?” dedim. “Rıza, onların uykuları geldi, onları gönderdim”dedi.
Deniz böyle bir kişilik sahibi bir insandı, dediğim gibi onu tarif etmek çok zor.
Deniz, İstanbul’u Terk Etti
Onunla en son “Ne Amerika Ne Rusya” koşusuyla Dolmabahçe’den Taksime koştuğumuzda Beyazıt Kulesi’ne çıktığımızda Dolmabahçe’de “Go Home Yankee” eyleminde birlikteydik.
Sonra o gitti, ben de askere gittim.
Ancak son olarak ona bir haber gönderdim Dişlek Yavuz ile. Üzerimde askeri kıyafet ile 12 Mart sonrası Taksim’de yağmurlu bir havada yürürken rahmetli Bülent Tanör beni çevirdi “Rıza, Deniz’i bul onun yerini tespit etmişler ayrılsın oradan” dediğinde Cihangire gittim. Dişlek Yavuz’u buldum; mermi / mavzer parola ile durumu anlattım. Deniz İstanbul’u terk etti.
O bir devrimci insan, sevgi, ve anlatılmayacak kadar güzel insandı.
Ali Rıza DİZDAR
Ana Fotoğraf: Bedri Baykam