Nazım Hikmet’in 18 Ağustos 1938’de Atatürk’e Yazdığı Mektup:
Cumhur Reisi Atatürk’ün Yüksek Katına
Türk Ordusunu “isyana teşvik” ettiğim “iddiasıyla” on beş yıl ağır hapis cezası giydim. Şimdi de Türk donanmasını “isyana teşvik etmekle” töhmetlendiriliyorum.
Türk inkılâbına ve senin adına and içerim ki suçsuzum.
Askeri isyana teşvik etmedim.
Kör değilim ve senin yaptığın her ileri dev hamlesini anlıyabilen bir kafam, yurdumu seven bir yüreğim var.
Askeri isyana teşvik etmedim.
Yurdumun ve inkilâbçı senin karşında alnım aktır.
Yüksek askerî makamlar, devlet ve adalet; küçük, bürokrat gizli rejim düşmanlarınca aldatılıyorlar.
Askeri isyana teşvik etmedim.
Deli, serseri, mürteci, satılmış, inkılâb ve yurd haini değilim ki bunu bir an olsun düşünebileyim.
Askeri isyana teşvik etmedim.
Senin eserine ve sana, aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim. Sırtıma yüklenen ve yükletilebilecek hapis yıllarını taşıyabilecek kadar sabırlı olabilirim. Büyük işlerinin arasında seni bir Türk şairinin felâketiyle alakalandırmak istemezdim.
Bağışla beni. Seni bir an kendimle meşgul ettimse, alnıma vurulmak istenen bu “inkılâb askerini isyana teşvik” damgasının ancak senin ellerinle silinebileceğine inandığımdandır.
Baş vurabileceğim en inkılâbçı baş sensin.
Kemalizm’den ve senden adalet istiyorum.
Türk inkılâbına ve senin başına and içerim ki suçsuzum.”
Nazım HİKMET
18 Ağustos 1938
Nazım Hikmet’in Annesi Celile Hanım’ın 4 Haziran 1938’de Atatürk’e Yazdığı Mektup:
“Atam!
Ben, Selânik’teki merhum Enver Paşa’nın kızı Celile’yim. Oğlum şair Nâzım Hikmet, orduda komünizmi yaymak suretiyle isyan çıkartmak teşebbüsünde bulunduğu vehmiyle Harbokulu Askerî Mahkemesi tarafından Askerî Ceza Kanunu’nun 94. Maddesi mucibince 15 sene ağır hapse mahkûm edildi. Verilen hüküm bütün mânâsiyle vehme müstenid bir adlî hatadır. Kendisi beş aydan beri Ankara Merkez Komutanlığı Cezaevi’nde mevkuftur. Oğlumu mahkûmiyete götüren vehmin sebeplerini, hükümdeki kanunî ve maddî hataları birebir anlatıp sizi yormak ve kıymetli vakitlerinizi istaf etmek istemem. Yalnız istirhamım şudur:
Harbiye Okulu’ndaki dâvâ dosyasını Ankara Merkez Komutanı Demir Ali veya Ankara Garnizon Komutanı Mustafa Kemal Gökçe’ye yahut sizce itimadı hâiz bîtaraf herhangi bir kimseye tedkik ettiriniz. Eğer oğlumun suçlu ise ve hükmün isabetli olduğuna kanaat getirilirse buna ben de kanî olacağım ve mahkûm olduğu cezayı çekmesine isteye isteye katlanacağım.
Ancak, bîtarafâne yapılacak bir tedkik, oğlumun mâsum olduğu halde adlî hatâya kurban gittiğini göstereceğine emn bulunuyorum. Bu takdirde vatan hainlerine karşı bile göstermek büyüklüğünde bulunduğunuz ulûvv-ı cenâbı oğlumdan esirgemeyeceğiniz muhakkaktır; çünki Nâzım ne bir vatan haini ne memleketinin ordusuna kasdetmiş bir cânîdir.
O, sadece Türk Dili’nin emsâli arasında kıymetli bir hizmetkârı ve istikbalde senin yarattığın tarihi altın harflerle yazacak kalemlerden biridir. Felsefeyi akîdesinin kendisini komitacı bir bolşevik tanınacak şekilde yanlış anlaşılmasının verdiği vehme kurban gitmiştir.
Mustarip bir ana sıfatıyle en büyük emelim, oğlumun mâsumiyetine sizin de kanaat getirmeniz ve onu affa lâyık görmenizdir. İstirhamlarımın reddedilmeyeceğine güvenerek, minnetle ellerinizden öperim büyük Atam.
Celile. Yenişehir’de merhum Bay Samih Rifat evinde”
(Cumhurbaşkanlığı Arşivi, 01019688-373, 374 ve 375)