Yıllarca sendikalarda eğitim uzmanı olarak çalışan, bunun yanı sıra birçok gazete ve dergide emek dünyası ile ilgili yazılar yazan Sayın Zafer Aydın, 68 dönemine damga vurmuş pek çok eylemi de ayrıntılarıyla ele alan kitaplar kaleme aldı. Eylül 2021’de basılan son kitabı “68’in İşçileri” ile de okurlarına, 68’li işçilerin dünyasından kesitler sunuyor.
Hem yeni basılan kitabını hem de 68 hareketine dair kafamıza takılanları biz sorduk, Sayın Zafer Aydın yanıtladı. Kendisine teşekkür ediyoruz. İyi Okumalar.
Soru: 68 hareketini “öğrenci hareketi” olarak tanımlamak mümkün müdür? Yoksa işçi-öğrenci-köylü hareketini de içine alan toplumsal bir direniş sayılır mı?
Cevap: Bir yılla kodlanan, ancak öncesi ve sonrası ile daha geniş bir zaman dilimi içinde ele alınması gereken 68, hem dünyada hem de Türkiye’de yaşadığı koşullardan rahatsız olanların itiraz, isyan ve değiştirme süreci olarak yaşandı. Toplumun her kesiminden insanların kendi talepleri etrafında giriştikleri hak arama mücadeleleri, kısa zaman dilimi içinde politize olarak devrimci karakter kazandı.
Giderek düzeni değiştirme, başka bir dünya kurma hedefine yöneldi.
Dünyadan farklı olarak ülkemizde daha çok gençlik, özellikle öğrenci gençlik ile anılır bilinir oldu. Öğrenci gençliğin, -bir kısmı genç olmaktan kaynaklanan özelliklerin de etkisiyle- bu sürecin önünde durduğunu tespit etmek gerekir. Öğrenci gençliğin devrimci önderlerinin idam sehpalarında ve katliamlarda infaz edilmeleri, daha sonraki yıllarda 68’in bir öğrenci gençlik hareketi olarak kabul edilmesinde etkili olmuştur, bu da doğru.
Ancak bunun nesnel gerçeklikle örtüştüğünü söylemek mümkün değil.
Çünkü başta işçiler olmak üzere, toplumun çeşitli kesimleri de 68 olarak tanımlanan toplumsal hareketliliğin parçasıydı.
Bunun için işçilerin fiili mücadelelerine, fabrika işgallerine ve 15-16 Haziran direnişine, topraksız köylülerin toprak işgallerine, Personel Kanuna karşı kamuda çalışan teknik eleman, mühendis, ebe, hemşire doktorların iş bırakma eylemlerine, Büyük Öğretmen Boykotuna, Doğu Uyanış Mitinglerine bakmak yeterli.
Dolayısıyla görüntü ne olursa olsun 68, toplumun çeşitli kesimlerin itiraz, isyan, değiştirme dönüştürme talepleri ve mücadelesi olarak şekillenmiş bir toplumsal hareketlenme dönemidir.
Soru: 68’in İşçileri isimli kitabınız kısa bir süre önce basıldı. 68’in İşçileri kitabı nasıl ortaya çıktı?
Cevap: 68’in İşçileri kitabı, 2020 yılında Ayrıntı Yayınları tarafından basılan “İşçilerin Haziranı” kitabının yan ürünü olarak ortaya çıktı. Bu kitap için, dönemin aktörlerinden 119 kişinin tanıklığına başvurmuştum. Bunların büyük çoğunluğu işçilerden oluşuyordu. Bu işçilerin bir kısmı ile 15-16 Haziran’ın sınırlarını aşan görüşmeler oldu. Bunlar işçi sınıfının hafızalarda taşınan tarihiydi, bu tarihi kalıcı hale getirmeyi amaçladım.
Ayrıca birinci soruyla bağlantılı olarak yanıtlayacak olursam, 68’in ihmal edilmiş aktörleri işçileri görünür, bilinir hale getirmeyi istedim.
Soru: 68’in işçileri ile röportaj yaptınız. Peki sizi en çok şaşırtan işçi öyküsü ne oldu?
Cevap: Hepsi birbirinden şaşırtıcı desem abartı olmayacaktır. Ancak tek bir insanın öyküsünden ziyade tek tek işçilerin anlatımlarıyla ortaya çıkan ortak özellikler bana daha ilginç geldi. 68’in işçileri, farklı hayatları aynı biçimde yaşamışlardı. Bütün öyküleri dayanışma, güven, inanç ve özgüven ögeleriyle bezeliydi.
Bütün öykülerde devletin, patronların karşında nasıl büyük bir özgüvenle davrandıklarını görmek şaşırtıcıydı.
Hak kavramını o kadar içselleştirmişlerdi ki, patronun, savcının karşısında eğilip, bükülmeden, büyük bir özgüvenle savunmalarına dair onlarca örnek dinledim.
Dayanışma, güven hayatlarında büyük yer tutuyor. Üç, dört çocuğu olan bir işçi başıma bir şey gelirse çocuklarım sahipsiz kalmaz inancı içinde, her türlü bedeli ödemeyi göze alarak dalıyor kavgaya. Nitekim işten atıldığında, hapse düştüğünde asla yalnız kalmıyor.
Dönemin işçilerinin bir özelliği de sadece işçilerin değil, başı sıkışan herkesin yardımına koşmaları, hayatın her alanına müdahale etmeleri. Örneğin Kartal’dan kaçırılıp, Erzincan pavyonlarına satılıp, orada zorla çalıştırılan bir kadının babası devlette başvurmadığı makam, yetkili kalmamasına rağmen sonuç alamayınca çareyi Singer direnişinin efsane ismi, Maden-İş Pendik Bölge’den Adem Karabaş’a başvurmakta buluyor. O da yanına aldığı İGD’den üç genç ile beline silah koyup Erzincan’a gidiyor. “Ya kadını bize verirsiniz ya da bu iş siyasi bir meseleye döner” diye tehdit ederek kızı alıp geliyor.
Bunu tekil bir örnek olarak kabul etmemek gerek, çünkü bu örnekle ortaya konan dayanışma, özgüven, risk alma gibi faktörler, pek çok olayda karşımıza çıkmakta.
Soru: 68 hareketini kavramsal olarak tanımlamak istersek, neler söyleyebiliriz?
Cevap: Dönemin bütününü anlatan bir film çekmek istesek adı “ Umut ve Risk” olurdu.
Çünkü 68 itiraz ve isyanın peşinden koşarak bambaşka denizlere yelken açılan, başka bir dünyanın mümkün olduğu, üstelik hemen elde edilebilecek kadar yakında durduğu büyük bir umut hareketiydi. Umutlarının gerçekleşmesi için bedel ödemenin, her türlü riskin göze alındığı bir dönemdi.
Dönemin biçimlenmesinde bazen iç içe geçmiş bazen birbirini besleyen bir işlevsellikle uyanış, hak, politikleşme ve radikalleşme olgularının önemli bir yer tuttuğu kanaatindeyim.
60’lı yıllar Türkiye’nin aydınlanma dönemiydi.
Düşünce, ifade ve örgütlenme üzerindeki yasakların kaldırılmasıyla yeni yayınevleri kuruldu, felsefe, edebiyat ve politika alanında çok sayıda kitap yayınlandı. Yön, Sosyal Adalet, Dönüşüm gibi dergilerle başlayan süreli yayınlar, zaman içinde çoğaldı ve çeşitlendi. Şiir, sinema, tiyatro, edebiyat toplumsal yaşamın önemli unsurları halini kazandı. Soldan esen rüzgarların etkilediği bu kültürel iklim, insanların görüş ve bakış açılarını değiştirmede, kültürel hayatın zenginleşmesinde önemli bir yere sahip oldu.
68’in işçilerinden Sungurlar işçisi Vahit Tulis, Yaşar Kemal’in İnce Memet, kitabıyla, Demir Döküm işçisi Yaşar Soykal Fakir Baykurt, Yaşar Kemal, Orhan Kemal’in kitaplarıyla, Derby İşçisi Osman Bilgi Çetin Altan’ın yazıları ile zihinsel dönüşüm yaşadılar. Bu dönemde TİP ve DİSK, DİSK kurulmadan önce de devrimci sendikalar, işçiler için birer okul oldular. Sendika eğitimlerinde tanıştıkları yeni fikirlerle, hayatlarında yeni bir evre başlamış oldu. Elbette buraya mücadele ile elde edilen deneyimi ve öğrenmeyi de eklemek zorundayız.
Biçimlenme sürecinde etkili olan ikinci kavram ise “hak.” Yaşanan aydınlanma ve uyanış süreci düzeni, düzenin yol açtığı eşitsizlikleri sorgulamayı getirirken haklar için mücadeleyi de doğurdu. Sadece işçileri, köylüleri, üreticileri, Personel Kanuna karşı eyleme geçen kamu çalışanlarını değil, bunların yanında mali hak kayıpları için İstanbul ve Ankara’da polis grevlerini, yine aynı gerekçeyle astsubay eşlerinin eylemlerine de tanık oluyoruz. Hak arama bilincinin gelişmesi ve hak temelli mücadele sürecin biçimlenmesinde önemli bir yer tutuyor.
Üçüncü kavram politikleşme, uyanış ve hak arama mücadelesi kısa bir zaman içinde hızlı bir politikleşmeyi doğurdu. Bu politikleşmeyi kütlesel bir biçimde oy tercihinin değişmesi olarak değil, bir tutum alma olarak görmek gerekiyor.
Örneğin 1969 seçimlerinde 15-16 Haziran eylemlerine sahne olan Kocaeli ve İstanbul’da Adalet Partisi birinci parti olarak çıkmıştı. Burada işçilerin payını anlamak için de İstanbul Üniversitesi’nden Kenan Bulutoğlu ve ekibinin 780 bin kişilik işçi topluluğu üzerinden örneklem yoluyla yaptığı araştırmaya bakmak lazım. Araştırmada işçileri oy vermeyi düşündüğü birinci Parti AP’iydi. Ama 69 seçimlerinden 8 ay sonra İstanbul ve Kocaeli’nde işçiler sınıfsal refleksleriyle oy verdikleri partiye karşı siyasal bir tavır sergilediler.
Yine polis grevi sırasında polislerin attığı “Kahrolsun Amerika” sloganını da politikleşmenin yaygınlaşmasına işaret saymak mümkün.
Dördüncüsü radikalleşme, bunun da en önemli göstergesi işgal eylemleri.
Fabrika, üniversite, toprak işgalleri, mücadelenin yasal araçları dışına çıktığını, radikalleştiğini ortaya koymakta. İşçiler 1963 Kavel greviyle kapısı aralanan sınıf mücadelesinin yükselme döneminde, 1968-70 bir anlamda zirve yıllar oldu. 13 Şubat 1967 DİSK’in kuruluşunu da kapsayan biçimde bu yıllarda sendikalaşma arttı, sendikaların prestiji yükseldi, işçilerin hak arama eylemlerinin, bu eylemlerde kullandıkları fiili yöntemlerin toplumsal meşruiyet zemini bir hayli genişledi. Bu dönemde işçi sınıfı hareketi hem yasanın tanıdığı hak arama yollarını sonuna kadar kullandı hem de “yasadışı” fiili eylemlere sıklıkla başvurdu.
Sonuç itibariyle yukarıda sıraladığımız dört kavramın Türkiye 68’inin karakterize edilmesinde, önemli bir yere sahip olduğunu söylemek gerekir.
Soru: Kartal İşçi Birliği vb örgütsel yapıların 68 işçi eylemlerinde nasıl etkisi olmuştur?
Cevap: Kartal İşçi Birliği, yaygın olarak kullanılan adı. Resmi adı ise İstanbul Bölgesi İşçiler Birliği.
Öğrenci gençlik içinden gelenler arasında işçi çalışmasını önceleyen ve önemseyen Harun Karadeniz’in işçiler arasındaki ilişkilerini cesaretlendirmesi ve yönlendirmesiyle kuruldu.
İşçilerle öğrencilerin ve aydınların buluşma zemini olması gibi bir özelliğe sahipti. İşçilerin politik eğitim aldığı, meslek edindirme kurslarına katıldığı, şiirle, tiyatroyla tanıştığı bir yapıydı. İşçilerin eşleriyle katıldığı bu etkinliklerin yanı sıra işçi çocukları için yabancı dil kursları da düzenlenirdi.
Kartal İşçi Birliği işçilerin sendikal örgütlenmesinde bir ön oda, eylemlerinde bir dayanışma merkezi, sanat evi, kültür ocağı gibi işlevler görmüştür. Bütün bu işlevleriyle 68’in eylemlerinde dolaylı ama önemli bir yere sahip olduğunu söylemek mümkündür.
Soru: 68’in hedefi neydi? İşçiler açısından 68’in unutulmaması gereken eylemi sizce hangisi?
Cevap: 68 için planlanmış, tasarlanmış bir eylemden değil, toplumsal hareketlenmeden, başkaldırı hareketinden söz ettiğimiz için hedefi şuydu demek o kadar kolay değil. Ancak 68’de eyleme geçen ve döneme damgasını vuran hareketlere bakarak kapitalizme ve sonuçlarına isyan ve yeni bir düzeni inşa etme hedefi taşıdığını söyleyebiliriz.
En başa 15-16 Haziran’ı yazmak gerekir. Çünkü 15-16 Haziran sadece işçiler açısından değil, Türkiye 68’inin deyim yerindeyse zirve eylemidir.
Cumhuriyet tarihinin o zamana kadarki en kitlesel eylemi olan 15-16 Haziran, devlette, sermayede, sendikal, harekette, siyasette, sosyalist harekette yarattığı sarsıcı etkilerle birlikte ele alındığında, zirve nitelendirmesi daha iyi anlaşılacaktır. 15-16 Haziran, 68’i biçimlendiren uyanış, hak, politikleşme ve radikalleşme olgularının üzerinde şekillendi.
15-16 Haziran’a gelindiğinde işçiler önemli ölçüde deneyim, birikim ve eylem repertuarına sahip olmuşlardı. Bu açıdan 15 -16 Haziran geniş bir parantezde bütünüyle 60’lı yılların, daha dar bir parantez içinde ise 68’in hem ürünü hem de sonucudur.
Bu eylemin şekillenmesinde önemli etkiye sahip, 1968 Derby, 1969, Singer, Demirdöküm, 1970 Sungurlar ve ECA eylemleri ile işçilerin haysiyet mücadelesinin en önemli simgesi olan “Üstünü Aratma” eylemini de saymak mümkün.
68 Arşivi olarak bir kez daha Sayın Zafer Aydın’a teşekkür ederiz.
21.10.2021 / İstanbul
İbrahim SARIDEMİR