5 Mayıs 1972 gününü 6 Mayıs 1972’ye bağlayan geceydi.
Mamak Askeri Tutukevi’nin 1 Numaralı koğuşunda çeşitli davalardan yargılanan 25-30 kadar devrimci kalıyorduk. Tam gece yarısında koğuşun arka tarafında sesler işittik. Ranzaların üst tarafındaki pencerelere üşüştük. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı götürmeye geldiklerini hemen anladık.
İdamlar onaylanmıştı. Bugün yarın gelecekleri belliydi.
Onları tutukevinin mutfağına dışarıdan açılan kapıdan çıkaracaklardı.
Karanlığın içinde ellerinde cep feneri bulanan bazı subaylar cemseleri kapıya dayamışlardı. Yaptıkları işin ne şehirde ne tutukevinde duyulmasını istemedikleri belliydi. Bu nedenle alçak sesle konuşuyorlardı. Hareketlerinden telaşlı olduğu anlaşılıyordu. Üç gencin bağlandıkları zincirlerin şakırtıları koğuştan duyuluyordu.
Generaller, yaptıkları işin daha sonraki Türkiye tarihi boyunca lanetleneceğini hissetmiş olmalıydılar. Merak ve büyük bir üzüntüyle pencerelere yönelmiş olanları sert bir emirle pencereden çekilmeye zorladılar.
Büyük Bir Suskunluk
Şimdi 1 Numaralı koğuşta herkes yatağına oturmuş, büyük bir suskunluk ve kinle dışarıdaki sesleri algılamaya çalışıyorduk.
Hiçbirimizin ağzını bıçak açmıyordu. Çok geçmeden cezaevi arabasının kapısının kapandığı duyuldu. Arabanın hareket ettiğini anlatan motor sesini işittik ve sesler kesildi…
Kurtuluş Savaşı Kuvayı Milliyesinin mirasçısı, Ülkenin bağımsızlığı ve sosyalizm için ayaklanan gençler adına bunlardan üçü şehirdeki Merkez cezaevine öldürülmeye götürülüyordu!
İdama Hayır Kampanyası
Deniz Geçmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilmemesi için gösterilen çırpınışlardan bir sonuç alınamamıştı. Gene de son ana dek umutlarımız yitmemişti. Dışarıdaki devrimciler ve demokratlar “İdama Hayır!” imzaları topladı, duvarlara bu sloganları yapıştırdı.
Denizleri, Amerikancı generallerin elinden İsmet Paşa bile alamadı. İsmet Paşa, dünyanın üzerinde güneş batmayan bir ülkesinin elinden İstanbul’u, bu emperyalistlerin desteklediği Yunanların elinden Afyon’u, İzmir’i, Bursa’yı almıştı da asık suratlı NATO’cu generallerinin elinden üç genci çekip alamıyordu…
Türkiye Amerika’ya o kadar güçlü bağlarla bağlanmıştı. Gençlerin kollarındaki zincir, aslında emperyalistler tarafından Türkiye’nin boğazına geçirilen zincirdi…
O zincir hâlâ kırılamadı.
Zeki SARIHAN