
Türkiye halkı, ırk bakımından değil; tarih bakımından bir millettir.”
Atatürk, 1930
Tanzimat’tan Ulus-Devlete — Bir Modernleşme Devrimi Olarak Kemalizm
Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülme sürecine yanıt olarak geliştirilen Tanzimat reformları, modernleşme yönünde atılmış ilk adımlardı. Ancak bu adımlar, merkeziyetçi bir ulus-devletin kuruluşuna değil, çok uluslu ve adem-i merkeziyetçi bir imparatorluğun ayakta tutulmasına hizmet etti. İlk Osmanlı iktisat kitabı olan Sadık Rifat Paşa’nın 19. yüzyıl ortasında kaleme aldığı metinler, liberal ve adem-i merkeziyetçi bir ekonomik anlayışı yansıtırken, Osmanlı’da ekonomik bir doktrinin olmayışı da dikkat çekicidir¹. Dolayısıyla Tanzimat, hem bir Batılılaşma girişimi hem de bir parçalanma sürecinin hızlandırıcısı olarak çift yönlü bir işlev görmüştür.
Bu bağlamda Kemalist devrim, Tanzimat’ın ideolojik ve yapısal mirasını eleştiren, onun zayıflıklarını giderme çabası güden ve emperyalizme karşı birleştirici bir cephe olarak değerlendirilmelidir.
Çok uluslu imparatorluk yapısının yerini alan merkezi ulus-devlet, yalnızca bir ulusal kimlik inşası değil; aynı zamanda sosyalizme zemin hazırlayacak olan modern yurttaşlık bilinci, merkezi planlama anlayışı ve toplumsal dönüşüm potansiyelinin de taşıyıcısıdır².
1.Kemalizm, Ulus-Devlet ve Sosyalist Potansiyel
Kemalist kadroların öncelikli hedefi, dağılmakta olan çok uluslu bir imparatorluk yerine bağımsız, laik ve modern bir ulus-devlet inşa etmekti. Bu süreç, yalnızca siyasal bir egemenlik dönüşümünü değil; aynı zamanda bir yurttaşlık devrimini de içeriyordu. Mahmut Esat Bozkurt’un ifadesiyle, “devrim, Türk halkını ümmet olmaktan çıkarıp yurttaş konumuna yükseltmiştir”². Bu yurttaşlık bilinci, sosyalizmin temel öncüllerinden biridir; zira bireyin kamusal alanda eşit haklara sahip olması, sınıfsal bilincin yeşereceği zemini yaratır.
Ziya Gökalp’in kültürel milliyetçiliği ile Lenin’in ulusların kendi kaderini tayin hakkı anlayışı arasında, Kemalizm hem ulus-devleti kurmak hem de modernleşmeyi hızlandırmak adına bir sentez üretmiştir³. Lenin’e göre, sosyalizmin ön koşullarından biri, baskı altındaki ulusların özgürlüğüdür⁴. Stalin ise daha ileri giderek, “ulus-devletin gelişimi, sosyalizmin maddi temellerini kurmak için gereklidir” der⁵. Bu bağlamda, Kemalist devrim, sosyalizmle doğrudan özdeşleştirilemese de, onun maddi ve toplumsal zeminini büyük ölçüde hazırlamıştır.
Kemalist Milliyetçiliğin Tanzimat’a Göre Üstünlüğü:
- Tanzimat’ın “üst kimlik” tasarımındaki soyutluğu yerine, daha somut bir “ulus inşası” sunar.
- Batı’ya karşı siyasi egemenliği önceler.
- Halkçılık ve yurttaşlık gibi “içeriden” değerlerle ulusu tanımlar.
Kemalist milliyetçilik, Tanzimat’ın sorunlarını teşhis eder:
Kozmopolitlik, Batı’ya bağımlı hukuk, çok milletlilik…
Ve bunlara kendi dönemi açısından pratik bir çözüm üretir:
Egemen, üniter, laik, devrimci, Türk ulusu.
Milliyetçiliğin Yol Açtığı İmkân: Toplumsal Seferberlik
Milliyetçilik, yüzeyde sosyalizmin karşıtı gibi görünse de, özellikle ulus-devlet inşası bağlamında sosyalizme “altyapı hazırlayan” bir rol de oynar.
Nasıl?
- Merkezi egemenlik tesis edilmeden sınıf siyaseti olanaksızdır.
- Ulusal eğitim, ulusal ekonomi, yurttaşlık gibi eşitlikçi kategoriler (sınıf üstü gibi dursalar da), sosyalizmin “sınıf bilinci” üretimi için tarihsel bir kanaldır.
- Etnik/cemaat kimliklerinin yerine sınıfsal kimliklerin geçebilmesi için, önce ulusal bir çerçeve gerekir.
Bu bağlamda Fransız Devrimi’nden Sovyetler’e kadar tüm sosyalist hareketlerin ulus-devlet sonrası ortaya çıkmış olması rastlantı değildir.
Türkiye için konuşursak:
- Çok milletli imparatorluktan ulus-devlete geçiş, aynı zamanda kapitalist üretim ilişkilerinin ve sınıfsal bölünmelerin belirginleşmesine neden olur.
- Bu da hem Kemalist devrim, toprak ağalığına ve sermayenin tekelleşmesine karşı sosyalist muhalefet üretir, hem de sosyalizmin kitle tabanı oluşturmasını mümkün kılar.
Ama Hangi Sınıfın Hegemonyası?
Burada ince ayrım çok önemli:
Kemalist ulus-devlet, sosyalizmin önkoşullarını yaratmıştır — ama sosyalist bir proje değildir.
Çünkü:
- Burjuva-asker-sivil bürokrasi ittifakına dayanır,
- Halk sınıflarını seferber eder ama özneleştirmez,
- Üretim araçlarının mülkiyeti tartışma dışıdır (devletçilik = kamu kapitalizmi),
- Sınıf çelişkileri, “sınıfsız imtiyazsız millet” söylemiyle maskelenir.
Bu nedenle Kemalist milliyetçilik, sosyalizme giden yolu açsa da, bu yolu engelleyen unsurları tarihsel koşullar nedeniyle içinde barındırır.
2. Kemalist Devrimin Bu Süreçteki Rolü
Cumhuriyet devrimcileri, halkı ümmetten millete, kuldan yurttaşa dönüştürme mücadelesi vermiştir. Bu çabanın sosyalizmle doğrudan bir ilişkisi olmasa da, sosyalizmin ön koşullarını inşa eden bir rolü olmuştur.
a. Eğitim ve Dil Reformları
- Halkın okuryazarlığını artırmak,
- Yurttaşlık bilincini güçlendirmek için Latin harfleri,
- Halkevleri, Millet Mektepleri gibi araçlar devreye alınmıştır.
b. Hukuk Reformları
- Şer’i hukuktan laik hukuka geçilmesi, bireyin topluluk bağlarından kurtularak devlete doğrudan bağlanmasını sağlamıştır.
- Bu, yurttaş kimliğini kurumsallaştıran en önemli adımdır.
c. Kadın Yurttaşlığı
- Kadınların seçme-seçilme hakkı,okuma-yazma hakkı ve toplumsal üretime katılmaları ile yalnızca siyasal değil, sosyolojik olarak da yurttaşlaştırılması sağlandı.
- Bu da sosyalizmin eşitlik ilkesinin önkoşullarından biridir.
3. Sosyalizm Açısından Önemi
Sosyalizm, bir halk inisiyatifi gerektirir. Halkın ümmet gibi soyut veya etnik kimliklerden ziyade, bireysel-siyasal haklara sahip yurttaşlar olarak örgütlenmesi gereklidir.
🔹 Stalin bile ulusal sorunda halkın öz-yönetim hakkını tartışırken, bir halkın bu hakkı ancak bilinçli bir kolektif kimlikle (yani yurttaşlık benzeri bir formasyonla) kullanabileceğini varsayar.
🔹 Samir Amin de “yurttaş olmayan köylü kitleler”in emperyalizme karşı uzun vadeli direnç gösteremeyeceğini vurgular.
Kemalist devrimcilerin halkı yurttaşlaştırma projesi, her ne kadar burjuva karakterli olsa da, sosyalizmin maddi ve kültürel altyapısını hazırlayan bir işlev görmüştür. Bu yönüyle Kemalist devrim, Mahir Çayan’ın ifadesiyle *“sosyalizmin tarihsel önkoşullarını hazırlayan ama kendisi sosyalist olmayan bir devrim”*dir.
Evet, Tanzimat’ın çözülmeye ve parçalanmaya yol açan çok milletli yapının yerine inşa edilen merkezi ulus-devlet, sosyalizme giden yolu yapısal olarak açmıştır.
Ama bu yolun sosyalizme mi, yoksa otoriter modernizme mi evrileceği, hangi sınıfın ve hangi ideolojinin hegemonya kurduğuna bağlıdır.
Çayan’a göre Türkiye’deki feodal sınıflar, Osmanlı’dan günümüze devrimci bir ayaklanmayı engellemek amacıyla çeşitli ideolojik araçlarla bir “suni denge” yaratmıştır⁶. Bu denge, Kemalist devrimle gelen ilerici yapıların halkın lehine işlemesini sınırlandırmış; ulus-devletin imkanları, sınıfsal eşitsizliklerin üzerini örtmek için kullanılmıştır. Buna rağmen Çayan, Kemalist devrimin kazanımlarının devrimci bir sınıf mücadelesi ile yeniden tanımlanması gerektiğini savunur.
Deniz Gezmiş de benzer biçimde, Kemalist devrimin anti-emperyalist niteliğini vurgulamış; ancak onu aşacak bir sosyalist devrim için halkın örgütlenmesini temel almıştır⁷. Her iki önderde, ulus-devletin halkçı yanının tanınması ve bu yanın sınıf mücadelesi ekseninde yeniden yapılandırılması gerektiği konusunda birleşir.
4.Yerel Milliyetçilikler, Emperyalizm ve Sosyalizm
Samir Amin’e göre, emperyalizm yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda kültürel ve ideolojik düzeyde işler. Yerel milliyetçilikler bu sürecin parçası haline getirildiğinde, uluslararası sermayenin böl-yönet stratejisine hizmet ederler⁸. Türkiye bağlamında, Kemalist ulus-devlet projesi, bu tür yerel milliyetçiliklere karşı bir merkezileşme stratejisiydi. Zafer Toprak’ın da belirttiği gibi, “Milli iktisat politikaları, hem dış bağımlılığı kırmayı hem de iç pazar yaratmayı hedeflemiştir”⁹. Bu, sosyalizmin gelişmesi için elverişli bir altyapı oluşturmuştur.
Ancak bu altyapı, kendi başına sosyalizme evrilmemiştir. Halil İnalcık’ın vurguladığı gibi, Osmanlı’dan miras kalan adem-i merkeziyetçi yapı ve toprak düzeni, uzun vadede halkın siyasi ve ekonomik bilinçlenmesini zorlaştırmıştır¹⁰. Kemalist devrim bu yapıyı kırmaya çalışsa da, sınıfsal ilişkilerde tam bir dönüşüm sağlanamamıştır.
5.Ulus-Devlet ve Yurttaşlık: Devrimin Sosyolojik Temeli
Yurttaşlık kavramı, yalnızca hukuksal bir statü değil, aynı zamanda bir bilinç durumudur. Yurttaş olmadan kamusal alan, toplumsal sorumluluk ve sınıf bilinci gelişemez. Bu nedenle, sosyalist bir devletin ön koşullarından biri, yurttaşlık temelinde şekillenen bir toplumsal yapı kurmaktır. Kemalist devrimcilerin eğitim seferberliği, kadın hakları mücadelesi ve laik hukuk sistemi bu anlamda kritik önemdedir.
Kemalist kadroların halkı aydınlatma çabası, bugün sosyalistlerin de sahiplenmesi gereken bir mirastır. Ancak bu miras, eleştirel bir süzgeçten geçirilmeden sahiplenildiğinde, devrimci potansiyelini yitirir. Burada önemli olan, Kemalist devrimin ilerici kazanımlarını sınıfsal perspektifle yeniden değerlendirmektir.
6.Ulusal Devrim Deneyimini Reddetmenin Sonuçları: Emperyalizmin Gölgesinde Sol
Tarihsel devrim deneyimini ve onun yarattığı ulusal bağımsızlık mirasını reddeden hiçbir hareket, yerli bir devrimci zemin kuramaz. Bir ülkedeki sosyalist hareketin meşruiyeti, büyük ölçüde o ülkenin tarihsel devrimci birikimiyle kurduğu ilişkiye bağlıdır. Bu nedenle, Türkiye’de Kemalist devrimi mutlak olarak reddeden veya onun ilerici yönlerini yok sayan her hareket, halk nezdinde karşılık bulmakta zorlanır ve zamanla emperyalist odakların söylem aracı hâline gelme riski taşır.
Lenin, her ulusal devrimin ilerici potansiyelini teslim ederken, bu deneyimlerin sosyalizmle bağını da vurgulamıştır. Stalin’e göre de sosyalizmin inşası, ancak ulusal egemenliğin sağlandığı bir çerçevede mümkündür. Samir Amin ise, emperyalizmin en büyük taktiğinin yerel tarihsel ilerlemeleri “gerici” ilan ederek kitlelerin tarih bilincini silmek olduğunu ifade eder. Bu bağlamda, Türkiye’de Kemalist devrimi emperyalist planların bir aracı gibi sunmak, sadece tarihsel bir hata değil, aynı zamanda emperyalizmin hegemonik söylemine dolaylı hizmettir.
Çayan, Kemalist devrimin anti-emperyalist yönünü tanır; fakat bu devrimin sınıfsal sınırlarını aşamadığını belirtir. Ona göre, devrimci hareketin görevi bu tarihsel birikimi sahiplenmek, halkın hafızasındaki ilerici dinamiklerle bağ kurmak, ama aynı zamanda bu çerçeveyi sınıfsal temelde aşmaktır. Deniz Gezmiş de benzer biçimde Kurtuluş Savaşı’nı halkın destanı olarak görmüş ve Kemalist önderliğin anti-emperyalist ruhunu selamlamıştır.
Bu nedenle, geçmişin ulusal devrimini reddeden bir hareket, kendi toplumunun tarihsel bilincine yabancılaşır. Bu yabancılaşma, halkın gözünde bu hareketi “yerli” değil, “ithal” bir proje olarak algılamasına neden olur. Emperyalist ideolojik aygıtlar da tam bu boşlukta devreye girer. Ulusal hafızanın yitimi, yerli direniş geleneğinin yok sayılması, sosyalist hareketin köksüzleşmesine ve kitlelerden kopmasına neden olur.
Sonuç olarak, Türkiye gibi emperyalist bağımlılık ilişkilerinin derin olduğu bir ülkede, devrimci hareketlerin tarihsel ulusal devrimle bağ kurmaksızın ilerlemesi mümkün değildir. Bu bağ kurulmadığı sürece, her radikal ret söylemi, giderek emperyalizmin “proje solculuğu”na dönüşür ve devrimci özünden uzaklaşır.
Sonuç: Ulus-Devlet, Sosyalizm ve Devrimci Süreklilik
Türkiye’nin modernleşme ve devrimcileşme serüveni, yalnızca ideolojik doğrularla değil, tarihsel gerçekliklerle de şekillenmiştir. Kemalist devrim, sosyalist bir devrim olmasa da, sosyalizmin tarihsel önkoşullarını yaratan bir altyapı sunmuştur. Yurttaşlık bilinci, merkeziyetçi devlet yapısı, devrimcileşme ve eğitim seferberliği gibi kazanımlar, sosyalist dönüşüm için zorunlu fakat yeterli olmayan adımlardır. Çayan’ın suni denge analizine göre bu yapılar, bir yandan devrimci sınıf bilincini beslemiş, diğer yandan bu bilinci hegemonik sınırlar içinde tutmaya çalışmıştır⁶.
Ulus-devletin yurttaşlaştırıcı potansiyeli, sosyalizme giden yolda vazgeçilmezdir. Ancak bu potansiyel, tarihsel devrimci mirasla bağ kurmaksızın değerlendirildiğinde boş bir söylem haline gelir. Bu nedenle, Türkiye’de sosyalist bir dönüşüm hedefleyen her hareketin Kemalist devrimle eleştirel bir bağ kurması, onu hem sahiplenmesi hem de aşması gerekmektedir. Geçmişin ulusal devrimini toptan reddetmek, emperyalist söylemlere hizmet etmekten başka bir sonuç doğurmaz. Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ın yaptığı gibi, tarihsel sürekliliği gözeten, fakat sınıfsal perspektiften bu sürekliliği dönüştüren bir yaklaşım, Türkiye’deki sosyalist mücadelenin meşruiyetini ve başarısını artıracaktır⁷.
Bu bağlamda, sosyalist hareketin önünde iki temel görev vardır: Birincisi, Kemalist devrimin ilerici mirasını tanımak ve halkın tarihsel hafızasıyla bağ kurmak; ikincisi ise, bu mirası aşan devrimci bir sınıf perspektifi geliştirerek gerçek bir halk iktidarının yolunu açmaktır.
Burak GÜNDÜÇ
Dipnotlar
- İnalcık, Halil. Osmanlı’da Devlet, Hukuk, Adalet, Eren Yayıncılık, 2000.
- Bozkurt, Mahmut Esat. Atatürk İhtilali, Kaynak Yayınları, 1999.
- Gökalp, Ziya. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak, Türk Yurdu Yayınları, 1918.
- Lenin, V.I. Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı, Sol Yayınları, 1990.
- Stalin, J.V. Marksizm ve Ulusal Mesele, Sol Yayınları, 1978.
- Çayan, Mahir. Kesintisiz Devrim I-II-III, Devrim Yayınları, 1976.
- Gezmiş, Deniz. Mahkeme Savunmaları, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2006.
- Amin, Samir. Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme, Yordam Kitap, 2015.
- Toprak, Zafer. Türkiye’de “Milli İktisat”, Doğan Kitap, 2012.
- İnalcık, Halil. Osmanlı’da Devlet, Hukuk, Adalet, Eren Yayıncılık, 2000.
Kaynakça
- Amin, Samir. Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme. Yordam Kitap, 2015.
- Bozkurt, Mahmut Esat. Atatürk İhtilali. Kaynak Yayınları, 1999.
- Çayan, Mahir. Kesintisiz Devrim I-II-III. Devrim Yayınları, 1976.
- Gezmiş, Deniz. Mahkeme Savunmaları. Türkiye İş Bankası Yayınları, 2006.
- Gökalp, Ziya. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak. Türk Yurdu Yayınları, 1918.
- İnalcık, Halil. Osmanlı’da Devlet, Hukuk, Adalet. Eren Yayıncılık, 2000.
- Lenin, V.I. Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı. Sol Yayınları, 1990.
- Stalin, J.V. Marksizm ve Ulusal Mesele. Sol Yayınları, 1978.
- Toprak, Zafer. Türkiye’de “Milli İktisat”. Doğan Kitap, 2012.