
Bu yazı, Türkiye devrimci hareketinin önemli teorisyenlerinden Mahir Çayan’ın politik değerlendirmeleri ve teorik analizleri üzerine hazırlanmıştır. Özellikle emperyalizm, suni denge teorisi, laiklik-liberalizm çelişkisi, milliyetçilik ve laiklik ilişkisi, Mahir Çayan’ın Kurtuluş Savaşı ve Atatürk değerlendirmesi ile Türk Ordusu üzerine görüşleri ve Samir Amin’in emperyalizm ve eşitsiz gelişme kuramı üzerine yoğunlaşan bu metin, güncel tartışmalara katkı sunmayı hedeflemektedir.
1. MAHİR ÇAYAN’IN KURTULUŞ SAVAŞI VE ATATÜRK DEĞERLENDİRMESİ
Mahir Çayan’a göre Kurtuluş Savaşı, yalnızca emperyalizmin askerî işgaline karşı değil, aynı zamanda feodal kalıntılara, işbirlikçi burjuvaziye ve saltanata karşı yürütülmüş tarihsel bir devrimdir. Atatürk bu sürecin önderidir ve dönemin koşullarında anti-emperyalist ve milli kurtuluşçu bir çizgi izlemiştir.
Mahir Çayan’ın “İki Alternatif” metni, bu tarihsel mirası sahiplenmenin bugün de bir zorunluluk olduğunu vurgular:
1. Alternatif: Türkiye’nin mevcut düzenini olduğu gibi kabullenmek ve bu düzenin bir unsuru olmak.
2. Alternatif: Atatürk’ün “Ya İstiklal Ya Ölüm” şiarını benimseyerek, tam bağımsız bir Türkiye için emperyalizme ve oligarşiye karşı savaşmak.
Çayan’a göre, bugün bu ikinci yolun bayrağını sosyalistler ve gerçek Kemalist milli kurtuluşçular taşımaktadır.
Lenin’e göre
Lenin, emperyalizmi kapitalizmin en yüksek ve son aşaması olarak tanımlar ve devrimlerin, zincirin en zayıf halkasında patlayacağını söyler (1917 Rusya gibi). Ona göre çevre ülkelerdeki bir devrim, emperyalist sistemde ciddi sarsıntı yaratır ve merkez ülkelerde de devrimci yükselişleri tetikleyebilir. Ama Lenin’in döneminde bu biraz sınırlı kaldı.
Mahir de benzer bir yerden yaklaşıyor. Türkiye gibi çevre ülkelerde devrimci mücadelenin merkez ülkelere doğrudan etkisi olacağını düşünür. Fakat Mahir için asıl mesele, emperyalizmin bu tip ülkeleri, kendi iç çelişkileriyle birlikte bastırarak suni dengeyi sürdürebilmesidir.
Mahir der ki:
“Emperyalizm geçici dengeler kurabilir ama bu dengeler suni ve zor yoluyla sağlanır, devrimci mücadele bu suni dengeyi devirecek tek yoldur.”
Yani çevrede büyük bir devrimsel kopuş olduğunda, merkez ülkeler bu şoku dengeleyebilmek için ya yeni hegemonya biçimleri (post-modernizm, kültürel hegemonya, ideolojik manipülasyon) geliştirir ya da askeri-siyasi müdahalelerle denge kurmaya çalışır.
Samir Amin daha sistem çözümlemesi yapar. Yerine Samir Amin daha çok sistem çözümlemesi odaklı bir yaklaşıma sahiptir. Olabilir mi? Çevredeki bir devrim merkezleri zora sokabilir ama emperyalizm, esnek yapısı sayesinde yeni hegemonik formlar geliştirebilir der. Bugün post-modernizm, kimlik siyasetinin parçalı doğası, kültürel kapitalizm gibi pratikleri emperyalizmin güncel hegemonik araçları olarak yorumlar. Yani Amin, emperyalizmin bir formül bulup krizi absorbe edebileceğini ama bunun sonsuza dek sürdürülebilir olmadığını da ekler.
2. SAMİR AMİN – EMPERYALİZM VE EŞİTSİZ GELİŞME
Samir Amin, emperyalizmi merkez-çevre ilişkisi üzerinden analiz eder. Çevre ülkeler, kapitalist dünya sisteminin dış halkasında yer alır ve bu eşitsiz ilişkiler yapısal olarak süreklilik taşır. Çevrede yaşanan kırılmalar, merkezin krizlerini tetikleyebilir. Fakat emperyalizm, post-modern ideolojiler, kimlik politikaları ve liberal demokratik vaatlerle bu krizleri tamponlamaya çalışır.
Mahir Çayan’ın “suni denge” teorisi, burada önemli bir yere oturur. Çevredeki halk hareketleri ve sınıf mücadeleleri, emperyalist sistemin kontrol ettiği suni dengeleri bozabilir. Bu dengenin devrimci mücadele olmadan değişmeyeceğini savunan Çayan, reformist yaklaşımları bu yüzden eleştirir.
Suni Dengeyi Devirecek Bir Mücadele ve Reaksiyon Meselesi
Evet — çevre ülkelerde eşzamanlı ve köklü bir devrimci hareket, merkezde büyük reaksiyonlar yaratabilir.
Ama bugünkü dünyada emperyalizm:
- Finans kapitalin uluslararasılaşması
- Dijital ideolojik hegemonyalar
- Kimlik siyasetiyle sınıf bilincinin zayıflatılması gibi yöntemlerle, bu reaksiyonları absorbe etmekte çok mahir hale geldi.
Bu yüzden Mahir’in teorisinde olduğu gibi ulusal bağımsızlık mücadeleleriyle enternasyonal devrimci hareketin birbirini besleyerek suni dengeyi yıkması gerekiyor.
Yani mesele tekil kopuşlar değil, enternasyonal devrimci koordinasyon.
Mahir de Amin de bu konuda ortak: “Bağımsız mücadeleler tek başına sarsıcı olur ama emperyalizmin sonunu getirecek şey enternasyonal zincirleme kırılmalardır.”
Sonuç:
- Çevrede devrim merkezleri etkiler, ama emperyalizm uyum sağlar.
- Post-modern hegemonya bu yüzden kuruldu.
- Mahir’in dediği gibi, suni dengeyi ancak kolektif ve eşgüdümlü devrimci mücadele yıkabilir.
Suni denge dediğimiz şey, Mahir’in tanımıyla emperyalist işgal ve yerli egemen sınıfların zor yoluyla kurduğu, halk düşmanı geçici denge. Türkiye gibi ülkelerde bu dengeyi sağlayan araçlardan biri de dini ideolojilerin kitleleri edilgenleştirmesi ve sınıf bilincini parçalayarak devrimci hareketin önüne set çekmesidir.
Laiklik bu anlamda suni dengeyi sarsabilir mi?
Evet — ama tek başına değil sınıf eksenli bir mücadeleyle birleştiği zaman.
Çünkü laiklik:
- Halkın zihinsel bağımsızlığını sağlamaya yönelik bir ideolojik mücadele alanıdır.
- Din istismarını ve egemen sınıfın kitleleri uyutma aracını kırabilir.
- Devrimci mücadelenin önündeki pasifleşmeyi ve kaderciliği bertaraf etme potansiyeli taşır.
Fakat tehlikesi de var:
Türkiye pratiğinde laiklik, tarihsel olarak çoğu kez devrimci değil, düzen içi burjuva ideolojisi olarak kullanıldı. Yani laiklik söylemiyle sistem içi restorasyon yapılırken, sınıf sömürüsü ve emperyalist bağımlılık olduğu gibi devam etti.
Mahir de bunu görüyordu. O yüzden meseleye anti-emperyalist ve anti-oligarşik bir devrim perspektifiyle laiklik savunmak gerektiğini vurguluyordu.
3. LAİKLİK VE LİBERALİZM ÇELİŞKİSİ
Laiklik, tarihsel olarak feodal kalıntılara, inanç sömürüsüne ve dinsel bağnazlığa karşı bir mücadeledir. Liberalizm ise özel mülkiyetin ve burjuva demokrasisinin garantörü olarak işlev görür. Bu nedenle laikliğin devrimci ve halkçı karakteri, liberalizmin ekonomik ve siyasal çıkarlarıyla sık sık çatışır.
Şu an Türkiye’de laiklik meselesi, emperyalizmin kimlik siyaseti ve kültürel hegemonya yoluyla halkı bölüp sistemin suni dengesini sürdürmesinde kritik bir araç haline de getirilebiliyor. O yüzden:
- Salt laiklik savunusu değil
- Laikliğin anti-emperyalist, anti-oligarşik ve halkçı bir perspektifle savunulması bu suni dengeyi gerçekten sarsabilir.
Sonuç:
- Laiklik, devrimci sınıf mücadelesiyle birleştiğinde suni dengeyi sarsar.
- Burjuva laikliği ise sistemin yeni dengelerini kurma aracıdır.
- Mahir’in dediği gibi, laiklik ancak halk iktidarıyla gerçek anlamına kavuşabilir.
Laiklik Nedir?
Burjuva devrimleri tarihsel olarak laikliği, feodalizmin ideolojik aygıtı olan dinin devlet işlerinden tasfiyesi ve bireyin vicdan özgürlüğü biçiminde tarif etti. Ama mesele sadece devlet işleriyle sınırlı değil. Çünkü:
- Din, feodal sınıf ilişkilerinin meşruiyet kaynağıydı.
- Toprağa bağlı köylüyü kaderine razı eden, itaat kültürünü sürdüren en güçlü ideolojik araçtı.
Dolayısıyla laiklik demek, feodalizmin ideolojik gücünü kırmak ve köylünün, emekçinin özgürleşmesinin önünü açmak demekti.
Laiklik aslında topraksız köylünün ideolojik özgürleşmesidir. Ve Mahir de bunu fark edenlerden biridir. Türkiye gibi ülkelerde feodal kalıntılar ve emperyalist bağımlılık birlikte sürdüğü için, laiklik burada sadece dini işlerle devlet işlerinin ayrımı değil, halkın bilinç dünyasını saran feodal ilişkiler ağının çözülmesi anlamına gelir.
Mahir Çayan’ın Bakışından
Mahir, Kesintisiz Devrim II-III’te ve Devrimci Yol yazılarında sürekli şunu vurgular:
- Türkiye yarı-feodal bir ülkedir.
- Din, köylerdeki toprak ağalarının ve merkezdeki oligarşinin ideolojik baskı aracıdır.
- Laiklik ise, toplumsal dönüşümün bir parçası olarak köylüyü toprak ağasının ve onun din adamının boyunduruğundan kurtarma meselesidir.
Yani Mahir için laiklik, sınıfsal ve üretim ilişkileriyle doğrudan bağlantılıdır. Yerine Yani Mahir için laiklik, üretim ilişkileri ve sınıfsal ilişkiler ile doğrudan bağlantılıdır. Olabilir mi?
Bize Öğretilen Tanım Neden Yetersiz?
Çünkü devlet-din işlerinin ayrılması söylemi, laikliği tamamen devlet yönetimi düzlemine sıkıştırır, halkın gündelik yaşamındaki ideolojik esareti göz ardı eder.
Oysa toplumsal bilinç dönüşmeden laiklik gerçekleşmez.
- Toprak ağalığı ve dini baskı
- Kadınların feodal patriyarkal tahakküm altında tutulması
- Eğitimin ve kültürel üretimin dini dogmalarla şekillenmesi devam ettiği sürece devlet laik olsa da toplum feodal kalır.
Asıl Mesele:
Laiklik, devrimci demokratik dönüşümün bir parçası olarak, toprak reformuyla, üretim ilişkilerinin değişmesiyle ve halkın ideolojik özgürleşmesiyle birlikte yürütülmelidir.
Bu yapılmadığında burjuva laikliği, sadece devlet katında sınırlı kalır ve halkın ideolojik zincirini kırmaz.
Çayan’a göre, liberalizmin laiklik anlayışı sınırlıdır; yalnızca devlet yönetiminde din etkisinin sınırlandırılmasıyla ilgilenir, ama toplumsal yaşamdaki dinsel ve feodal baskıları hedeflemez. Gerçek laiklik, aynı zamanda köylülüğün feodal ilişkilerden ve inanç sömürüsünden kurtuluşunu da içerir. (Bu paragraf sonuç bölümünden sonra değil de burada daha iyi olmaz mı?)
Sonuç:
- Laiklik, dinin siyasetten ayrılması değil, feodal ideolojinin halk üzerindeki etkisinin tasfiyesidir.
- Bu da toplumsal sınıf ilişkilerinin dönüşmesiyle mümkündür.
- Mahir Çayan’ın laiklik anlayışı da anti-feodal ve anti-emperyalist devrimci mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır.
Çayan’a göre, liberalizmin laiklik anlayışı sınırlıdır; yalnızca devlet yönetiminde din etkisinin sınırlandırılmasıyla ilgilenir, ama toplumsal yaşamdaki dinsel ve feodal baskıları hedeflemez. Gerçek laiklik, aynı zamanda köylülüğün feodal ilişkilerden ve inanç sömürüsünden kurtuluşunu da içerir.
4. LAİKLİK VE MİLLİYETÇİLİĞİN KESİŞEN YÖNLERİ
Laiklik ve milliyetçilik, özellikle anti-emperyalist ve anti-feodal mücadelelerde tarihsel olarak kesişmiştir. Kurtuluş Savaşı pratiğinde laiklik, halkın inanç sömürüsünden kurtuluşunun ideolojik zemini olurken; milliyetçilik, anti-emperyalist bağımsızlıkçılığın taşıyıcısı olmuştur.
Mahir Çayan’ın çizgisinde bu iki kavram, anti-emperyalist halk demokrasisi ve bağımsızlıkçı bir halkçı rejim hedefinde birleşir. Laiklik, feodal bağların tasfiyesi ve inanç sömürüsünün ortadan kaldırılması için zorunlu; milliyetçilik ise emperyalist bağımlılığa karşı toplumsal direncin dayanağıdır.
5. MAHİR ÇAYAN’IN TÜRK ORDUSU DEĞERLENDİRMESİ
Mahir Çayan, THKP-C Savunması’nda, Türk Ordusu’nu emperyalizmin vurucu gücü haline gelmiş Latin Amerika orduları ya da Yunanistan’daki faşist cuntaların ordularıyla kıyaslamaz.
“Türk Ordusu, ne Latin Amerika’daki oligarşilerin temel dayanağı olan merasim ve bale ordusudur, ne Yunan faşist cuntasını ayakta tutan aristokrat kökenli subayların oluşturduğu Yunan Ordusudur, ne de İran ve Afganistan’daki Ortaçağ düzeninin vurucu gücüdür.
Türk Ordusu’nun geleneğinde emperyalizme karşı zaferle sonuçlanmış ilk Milli Kurtuluş Savaşı yatmaktadır.”
Bu nedenle Çayan, halk çocuklarından oluşan subay kadrolarının çoğunluğunun karakterini anti-emperyalizm ve milliyetçiliğin belirlediğini vurgular.
Bu metin Mahir Çayan’ın teorik yaklaşımlarını ve Türkiye’nin tarihsel sınıf mücadelelerini merkeze alarak emperyalizm, suni denge, laiklik, milliyetçilik, Kurtuluş Savaşı pratiği ve devrimci örgütlenme anlayışı üzerine kapsamlı bir derleme sunmayı amaçladı. Ve omurgasını laikliğin devrimci ve halkçı niteliği, milliyetçilikle kesişen anti-emperyalist karakteri, Samir Amin’in emperyalizm tahliliyle Mahir Çayan’ın suni denge teorisinin uyumu ve Atatürk’ün tarihsel konumunun devrimci mirası oluşturdu.
Bu tartışmalar, Türkiye’nin mevcut sınıfsal ve ideolojik çelişkileriyle yüzleşmenin ve devrimci teorik perspektif üretmenin güncelliğini ve gerekliliğini bir kez daha göstermektedir.
Burak GÜNDÜÇ