Operasyondan Sonra Neler Yaşandı?
…Operasyon süreci tamamlanmış olsa da Kızıldere İngiliz belgelerinde uzunca bir süre daha yer almaya devam etmiştir.
4 Nisan tarihli bir belgede, bir gazetecinin operasyonun yapıldığı gün eylemcilerden biri tarafından yazıldığı tahmin edilen THKP-C imzalı bir not bulduğu bilgisi vardır. Bu notta rehineler “Türkiye’yi işgal eden NATO’ya bağlı ajanlar” olarak tanımlanmıştır ve eylemcilerin “işgal altındaki bir ülkenin devrimcileri olarak o ajanları infaz etme” haklarının olduğuna yönelik ifadeleri göze çarpar. Britanyalı yetkililer ise bu notu eylemcilerin rehineleri kasıtlı bir biçimde infaz ettiklerinin kanıtlarından biri olarak yorumlarlar. Onları aynı kanaate götüren diğer olay ise basın yoluyla haberdar oldukları otopsi raporları ile rehinelerin cansız bedenleri üzerindeki elçilik yetkililerince yapılan incelemelerin büyük oranda uyuşuyor olmasıdır.
Rehinelerin Ölüm Nedeni
Britanyalılara göre, cesetlerin üzerindeki diğer yaraların uzmanlar (kendi uzmanlarını kastediyorlar) tarafından incelenmesine gerek varsa da, rehinelerin ölüm nedeni yakın mesafeden kafalarına ateş edilmesidir.
Daha yukarıda bahsi geçen ve varlığı ilk önce İsmet Paşa tarafından dillendirilen -25 Mart tarihli- not ise 6 Nisan tarihli bir yazışmada yine karşımıza çıkar.
İdamları Durdurmak
Bu notun ortaya çıkmasıyla birlikte, eylemcilerin hükümete infazların durdurulması ve hiçbir devrimcinin asılmaması garantisi vermesi için 48 saatlik süre verdiği bilgisi netleşmiş; dolayısıyla da eylemin Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamlarının durdurulması için yapıldığı kanıtlanmış olur.
Yeri geldiğinden artık söyleyebiliriz: Bu not olay yeri incelemesinde bulunan Blunt adlı bir yetkili tarafından Ünye’deki radar üssünde bulunmuş ve Ankara’daki Britanya Büyükelçiliğine getirilmiştir. İlgili belgede Britanyalı yetkililerin “bu belge Türk yetkililerin elinde yoksa 36 saat içinde metnin orijinalini onlara verebileceklerine” yönelik ifadeleri ise gerçekten dikkat çekicidir, zira bu, Türk hükümetinin böyle bir notun varlığından gerçekten bihaber olabileceğinin ciddi bir ihtimal olduğu anlamına gelmektedir. Bahsi geçen belgede, Amerikalılar başta olmak üzere, diğer NATO müttefiklerinin de bu notun varlığından haberdar edilmesi gerektiği yönünde ifadeler de yer alır.
THKP-C’nin Eylem Kapasitesi
Britanyalıların olay sonrasındaki iç yazışmalarında örgütün, yani THKP-C’nin, yeni bir eylem kapasitesine sahip olup olmadığına yönelik tartışmaları da mevcuttur.
Yapılan ilk değerlendirmelerde önder kadroları öldürülmüş olmasına karşın örgütten geriye kalanların benzer eylemlere devam edebilecekleri düşüncesi dillendirilmiştir. Benzer biçimde, örgütün toparlanmasının ve içinden yeni önder kadrolar çıkarmasının, özellikle öğrenci gençlik arasında topladığı sempati düşünüldüğünde, ihtimal dahilinde olduğu ifade edilmiştir. Türk Hükümetinin de durumu bu şekilde değerlendirdiğini vurgulayan Britanyalıların Ankara’da Sıkıyönetim Komutanlığı’nca yürütülen tutuklamaların da bu yüzden yapıldığı sonucuna vardıkları anlaşılmaktadır. Buna karşın THKP-C’nin “hem siyasal hem de örgütsel açıdan ham bir örgüt” olduğu gibi ifadelere yer verilen başka bazı belgelerde ise geleceğe yönelik şöyle bir projeksiyon tutulmuştur: Olay sürecinde, önder kadroların öldürülmeleri kuvvetle muhtemel olmasına karşın, başka hiçbir hücre herhangi bir eylem vs. yapmamıştır. Dahası, olayın ardından da aynı suskunluk devam etmiştir.
Britanyalılar bu tespitlerden hareketle örgüt içindeki militanları derleyip toplayıp yeni hedefler belirleyebilecek ve onlara liderlik edebilecek başka hücrelerin olmayabileceğine yönelik bir çıkarım yapmışlardır.
Kaldı ki, Britanyalılara göre, böyle hücreler ortaya çıksa ve yeni eylemlere girişse dahi liderlikten yoksun olduklarından etkili olamayacaklardır.
Türkiye’de Siyasi Durum
Britanya arşivlerinde o dönem Türkiye’sindeki siyasi tablo ile Kızıldere’nin o tablo içindeki yerinin birlikte değerlendirildiği belgeler de mevcuttur.
Buna göre, detayına girilmemekle birlikte, “gerekli reformların bir türlü yapılamayışı Türkiye’yi feodal, geleneksel ve İslami özellikleri ağır basan muhafazakâr bir parlamento ile kendisini Atatürk reformlarının koruyucusu olarak gören ordunun sert tedbirleri arasına” sıkıştırmıştır.
Britanyalılara göre ülke nüfusunun büyük çoğunluğu bu durumla barışık olsa da, özellikle gençler arasındaki sosyal ve siyasal olarak bilinçli bir kesim buna itiraz etmektedir. Türkiye’de itirazların dillendirilebileceği demokratik kanallar ise genel olarak yetersizdir.
Britanyalıların Türkiye’de “şiddet yanlısı küçük grupların” ortaya çıkışını esas olarak böyle açıkladıkları söylenebilir. Yakın zamanda kayda değer bir demokratikleşme sürecinin söz konusu olamayacağı da düşünüldüğünde, radikal örgüt ve pratiklerin varlığını devam ettirmesi de neredeyse kaçınılmazdır.
Kızıldere’nin genel siyasi durum içindeki yerine gelince de, Britanyalılara göre bu olay, solun arzu ettiği sosyal ve siyasal hedeflerin tam tersi sonuçların yaşanmasına yol açmıştır. Sıkıyönetim uzatılmış, sola yönelik tutuklamalar yapılmıştır. Bir diğer ifadeyle, sadece -onların deyimiyle- “radikal/aşırı” solun değil genel olarak yukarıda bahsi geçen toplumun bilinçli kesimlerinin ve -ılımlı- solun da aleyhine gelişmeler yaşanmıştır.
Türkiye siyasetiyle ilgili son değerlendirmeler ise Türkiye’nin yönetici sınıflarının -deyim yerindeyse- abartılı ya da kaba anti-komünist çizgileriyle alakalıdır.
Kızıldere hadisesi, öncesi ve sonrasıyla Türk yetkililerce ne zaman dillendirilse ya da ne zaman bu konuda Britanyalılarla resmi bir yazışma gerçekleşse “anarşistlerin uluslararası komünizmle bağlantısı” vurgusu yapılmaktadır. Bu vurgular İngilizler tarafından mantık sınırlarının ötesine geçmiş iddialar olarak görülmekte, benzeri iddialar Türk Hükümetinin Batı ile daha iyi ilişkiler kurma çabasının bir sonucu olarak değerlendirilmektedir.
Tazminat Talebi
Son olarak Kızıldere’de hayatlarını kaybeden İngiliz teknisyenlerin üyesi oldukları Kamu Yöneticileri ve Radyo Çalışanları Sendikası (AGSRO)’nın Türk Hükümetinden dava yoluyla tazminat talebi girişiminden bahsetmek gerekebilir.
Britanya Hükümetini gerekli tedbirleri almamakla ve süreci yakından takip etmemekle eleştiren ve olaydan -bu bağlamda- sorumlu tutan AGSRO’nun Türk Hükümetinden tazminat talebinde bulunacağına yönelik İngiliz basınında haberler çıkması üzerine sendika ve hükümet yetkilileri arasında 28 Haziran tarihinde bir toplantı yapılır.
AGSRO heyeti, bazı İRA eylemlerinde hayatını kaybeden İngiliz görevlilerin ailelerine yapılan ödemelere atıfta bulunarak tazminat taleplerinin olduğunu belirtir ve taleplerinin Türk Hükümetince karşılanmaması durumunda Britanya Hükümetinin öldürülen rehinelerin ailelerine tazminat ödemesi gerektiği yönündeki görüşünü ifade eder. Hükümet heyeti ise sendikanın talebine oldukça soğuk bakar. Dava açılırsa, davacı taraf Türk Hükümetinin operasyon sürecinde yeterli özeni göstermediğini iddia edecek, mahkeme yetkililerden bilgi isteyecek, bunun üzerine o yetkililer Türk tarafının sorumlu olmadığını vurgulamak için bazı bilgi ya da belgeleri ifşa etmek zorunda kalacaktır ki, bu durum yasal olarak gizli kalması gereken devlet sırlarının açığa çıkarılması, dolayısıyla da Devlet Sırları Yasasının ihlali anlamına gelecektir.
Orkun Saip DURMAZ
Kaynak: Orkun Saip Durmaz, “50 Yıl Sonra… İngiliz Gizli Belgelerinde Kızıldere”, Bilim ve Gelecek Dergisi, Mart 2022, Sayı: 215, ss 32-41.
Yazının önceki bölümünü okumak için aşağıdaki bağlantıya tıklayınız.