Almanya Merkezli Bir Arabuluculuk Girişimi
…Yazışmalara konu olan en dikkat çekici belgelerden biri de Batı Almanya’daki Gençlik Örgütleri Federasyonunun o dönem iktidarda olan Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) -dolayısıyla da Alman Hükümeti- aracılığıyla Britanya Hükümetine teklif ettiği 30 Mart tarihli arabuluculuk girişimidir.
Yazışmalara göre, SPD’nin önemli bir yöneticisi olan Hans-Eberhard Dingels,Britanyalılara, başka ülkelerdeki sol örgütlerle ilişkileri olan Alman Gençlik Örgütleri Federasyonu Sekreteri Weber’den bahseder.
Mahirler İle Temas
Dingels’e göre, Weber’in Türkiye’den biri sosyalist diğeri ise sosyal-demokrat kimlikli iki kişiyle -yani biri devrimci diğeri ise muhtemelen CHP’li Türkiyeli iki solcuyla- yakın ilişkileri vardır ve Weber ikinci kişiyle -yani sosyal-demokrat olan ile- Mahirleri ikna amacıyla temas kurabilir.
Dingel SPD’nin elinden ne geliyorsa yapmaya hazır olduğunu ama böyle bir girişime büyük umutlar bağlamamak gerektiğini de mesajına ekler. Britanyalılar bu teklifi değerlendirirken, önerinin tamamen Weber ve Dingel’in düşünceleriyle sınırlı olduğuna, eylemcileri ikna edebileceği düşünülen kişinin ise bu süreçle herhangi bir alakasının olmadığına dikkat çekerler.
Bir diğer deyişle, Weber ve sözü edilen gençlik örgütü, Britanyalıların teklifi kabul etmesi halinde bahsi geçen kişiyle iletişime geçecektir.
Sonuç itibarıyla teklif iki gerekçeyle reddedilir. Birinci olarak Kızıldere’deki askeri kuşatmanın başlamış olması nedeniyle öneri uygulanabilir olmaktan çıkmıştır. İkincisi olarak ise, Türk yetkililerin böyle bir girişimden haberdar olması durumunda ikili ilişkilerin bundan olumsuz etkilenmesi riskini Britanyalılar almak istemez.
Askeri Operasyon Ve Türk Yetkililerden Britanyalılara Bilgi Akışı
Buraya kadar olan kısımda Kızıldere’deki askeri operasyonun öncesinde gelişen bazı olayları aktarmaya çalıştık. Şimdi operasyon sürecinin Britanya arşivlerindeki yansımalarına geçebiliriz.
Operasyonun başlayacağı haberini aldığında Britanya Hükümeti, sağ-salim kurtulmaları durumunda Ankara’da rehinelerin katılacağı kısa bir basın toplantısı yapmayı planlar. Bunun uzun bir toplantı olmaması özellikle vurgulanır ve teknisyenlerin görevleri hakkında Savunma Bakanlığı personeli oldukları ve radar üssünde çalıştıklarının ötesine geçen herhangi bir şey söylenmemesi özellikle ifade edilir. Rehineler öldürüldüklerinden gerçekleşme imkânı bulamayan bu planda başka ne gibi detayların olduğunu ise bir kısım belgenin -muhtemelen teknisyenlerin radar üssündeki görevleriyle ilgili yazışmaların yer aldığı bazı belgelerin- dosyadan çıkartılması nedeniyle maalesef bilemiyoruz.
İlk Telgraf
Operasyon devam ederken ilk bilgi, 30 Mart tarihinde, Dış İşleri Müsteşarı Orhan Eralp aracılığıyla -anlaşıldığı kadarıyla- sözlü olarak iletilir ve bu bilgi telgraflar aracılığıyla iç yazışmalara konu olur. İnceleme imkânı bulduğumuz ilk telgrafta “teröristlerin teslim olmayı reddettikleri ve güvenlik güçlerine ateş açtıkları, buna karşın güvenlik güçlerinin ise rehinelere zarar vermemek amacıyla ateşe yanıt vermediği” gibi ifadeler geçer. Ayrıca Eralp, uzun sürecek olsa da, “teröristlerin” iradelerinin kırılacağını umduğunu belirtir.
Aynı tarihli ikinci bir telgrafta ise -bu sefer özel bir isimden bahsedilmeksizin- “teröristlerin” sığındıkları evi rehinelerle birlikte havaya uçurdukları ve üç rehine de dahil olmak üzere evdeki herkesin öldüğü” bilgisi yer alır. Bu telgraf metninde, askerlerin “son ana kadar ateş etmekten imtina ettikleri” de ayrıca belirtilir.
Operasyon sürecine ilişkin Büyükelçi Sarell tarafından hazırlanan diğer iki belge ise İçişleri Bakanı Ferit Kubat’ın Meclis’te yaptığı 31 Mart tarihli iki ayrı konuşmadan yapılan aktarımları ve onlara ilişkin Britanyalılarca yapılan değerlendirmeleri içerir.
Bu iki belgeye göre İçişleri Bakanı Kubat ilki 13.00’da diğeri ise 15.00’da olmak üzere iki ayrı konuşma yapmıştır. Konuşmaların birincisinde evin havaya uçurulmadığı, yerel saatle 17.00 sularında eve girildiğinde ise zaten öldürülmüş olan rehinelerin cansız bedenleriyle karşılaşıldığı ifade edilmekte ve şöyle bir ayrıntı paylaşılmaktadır: “Anarşistlerin güvenlik güçlerine ateş açmaya başlamadan önce, saat 14.00 gibi, rehineleri öldürmüş oldukları anlaşılmaktadır.”
Britanya ve Kanada’dan Yetkililer
Britanya ve Kanada’nın olay yerine birer yetkili göndermek istedikleri ve bunu gerçekleştirmek için Türk yetkililerle müzakere halinde olunduğu da bu belgede yazar. İçişleri Bakanının ikinci konuşmasının değerlendirildiği belgede ise evde gerçekleşen küçük bir patlamadan sonra “teröristlerin” ateş açtığı, buna güvenlik güçlerinin sınırlı bir ateşle karşılık verdiği, daha sonra ise “karanlığın bastırması durumunda teröristler ellerindeki askeri üniforma ve teçhizat yardımıyla askerlerin arasına karışıp kaçabilir” diye düşünülerek hassas bir karar alınıp eve girilmesi yönünde karar alındığı ifade edilir. İlgili belgede yer alan ve yine İçişleri Bakanının konuşmalarından aktarılan bir diğer detayda ise rehinelerin hayatta olduklarından emin olmak için eylemcilere çağrı yapıldığı ve fakat eylemcilerden yanıt gelmemesi üzerine operasyona başlandığı belirtilir.
Britanyalılar bu açıklamaların çelişkili yönlerine dikkat çekmişlerdir. Eralp’in verdiği ilk bilgide evin havaya uçurulduğundan bahsedilmesine karşın Kubat’ın açıklamalarında böyle bir detay yoktur. Üstelik Kubat’ın ilk açıklamasında eylemcilerin kendilerini ve rehineleri öldürdüğünden emin olunduktan sonra operasyona başlandığı söylenirken, ikinci açıklamada rehinelerin yaşayıp yaşamadıkları tam olarak bilinmeksizin askerlerin eve giriş yaptığı yönünde bir açıklama yapılmıştır.
Ertuğrul Kürkçü
Bunun dışında, operasyondan sağ çıkan tek kişi olan Ertuğrul Kürkçü’nün “İngilizleri biz öldürdük” dediğine yönelik bir ifade de açıklamada yer almış önemli bir detay olarak düşünülebilir. Belgenin sonunda ise Sarell can sıkıcı ve soğuk bir akılcılığın eşlik ettiği reel politika savunusuyla şöyle yazmıştır: “[Olayın] sonucunun derinden sarsıntısını yaşayan Türk [yetkililerin], ülkelerinde en çok aranan teröristleri ele geçirme biçimi nedeniyle eleştirilmeleri, İngiliz-Türk ilişkilerine hiçbir fayda sağlamayacaktır.”
Britanyalı ve Kanadalılar Kızıldere’de
1 Nisan 1972’de, yani olaydan iki gün sonra, biri Kanadalı diğeri ise Britanyalı iki ateşe incelemelerde bulunak üzere Kızıldere’ye giderler ve orada operasyonu yürüten Jandarma Komutanı da dahil olmak üzere pek çok kişiyle konuşma imkânı bulurlar.
Belgede, Jandarma Komutanının -çatışmanın hafif seyrettiği bir anda- saat 14.00 gibi evden dört-beş el silah sesi geldiğini, eylemcilere seslenmelerine rağmen yanıt alamadıklarını, bu durumu rehinelerin eylemciler tarafından vurulduğunun kanıtı olarak gördüklerini, buna istinaden de -rehineler- vurulmuş olsalar dahi hâlâ yaşıyor olabilirler düşüncesiyle son bir umutla eve girme kararı aldıklarını ifade ettiği belirtilmiştir.
Nitekim Büyükelçi Sarell düzenlediği belgede, ateşe izlenimlerinin büyük oranda olumlu ve Türk yetkililerin basındaki açıklamalarıyla uyumlu olduğuna; ateşelerin gerek komutanın gerekse de görüştükleri askerlerin özgürce beyanat verdiklerine ikna olduklarına; dahası, aynı durumda olan her askeri yetkilinin de benzer biçimde davranacağına kanaat getirdiklerine yer vermiştir…
Orkun Saip DURMAZ
Kaynak: Orkun Saip Durmaz, “50 Yıl Sonra… İngiliz Gizli Belgelerinde Kızıldere”, Bilim ve Gelecek Dergisi, Mart 2022, Sayı: 215, ss 32-41.
Yazının İlk Bölümü için Aşağıdaki Bağlantıya Tıklayınız.