6 Mayıs 1972 sabahı, güneş daha doğmadan, peş peşe sehpaya götürdüler ÜÇ FİDANI.
Daha fidandılar, daha yirmili yaşlarının ortasını görmemişlerdi.
Onların gepegenç boyunlarına kement geçirilirken, bu ölümden medet uman savcı keyifle sigara içerek, avukatları ise ağlamamaya çalışarak olanları izliyorlardı.
Suçları “Amerikan emperyalizmine ve onun yerli ortaklarına karşı, yılmadan, bıkmadan, korkmadan kanımın son damlasına kadar savaşacağım” diye ant içmeleriydi.
Sosyalizme Gönül Vermişlerdi
Ülkelerinin güzelliklerine, zenginliklerine, değerine sonsuz bir sevgi ve saygıyla bağlıydılar. Bu ülkede yaşayan her bireyin eşit ve daha rahat yaşaması; dünyanın her köşesine bu değerlerin yayılması ve insanlığın barış ve huzur içinde gelişerek yükselmesi anlamına gelen sosyalizme gönül vermişlerdi.
Bağımsızlık savaşı vermiş bir ülkenin, “Benim karakterim bağımsızlık ve özgürlük” diyen liderinin, başarmaya ömrü yetmediği için bu görevi gençlere bıraktığının bilincindeydiler.
İlerlemenin önündeki engelin kim ve ne olduğunu biliyor, yüzyıllardır subaşını kesmiş haramilerin emperyalizmle işbirliği yaptığını çok net görüyorlardı.
Kendi kendine yeten, üreten ve herkesle barış içinde yaşamak isteyen halkın; deli gibi tüketerek, toplumsal değerlerini yok ederek, kendi içindeki farklılıkları düşmanlık sebebi yaparak yok edileceğini anlayacak kadar akıllı, zeki, uyanık ve bilgiliydiler.
Araştıran, Sorgulayan Bir Nesil
Onlar büyürken evde ve okulda kendilerine verilen değer yargılarını okuyarak, araştırarak, sorgulayarak doğrulatmış veya hata ve eksiklerini ortaya çıkarmış; anne-babalarıyla öğretmenlerinin önüne geçmişlerdi.
Delice bir hızla tarih, ekonomi, sosyoloji ve felsefe okudukları gibi sanatın her dalıyla ilgilenirlerdi. Şiirden, müzikten, sinemadan, tiyatrodan anlar, gazeteleri ve dergileri izler, dünyanın neresinde yaprak kıpırdasa haberdar olurlardı.
Daha yirmili yaşlarının ortalarında yazdıkları savunmanın dil, bilgi, akıl yürütme ve kendini ifade etme düzeyine bir bakın: savunmalarını okuyun! Bir kere yetmez, defalarca okuyun!
İnandıkları için mücadele ederken, benzer görüşlere sahip yaşıtlarıyla dostlukların en üst düzeyini yakalamış, her şeylerini paylaşmış ve ölüme giderken bile birbirlerine omuz vermişlerdi.
Kendilerinden önce bu mücadelede yer almış olan ağabey-abla yaşındakilerle saygılı bir görüş alıp-verme ilişkisiyle zenginleşmişlerdi.
Hak Arayanların Yanında Oldular
Onlar kısacık yaşamları boyunca hep yoksulların, doğal afete uğrayanların, kimsesizlerin, hak arayanların yanında oldular.
Yaşamları sevgiyle, dayanışmayla, saygıyla, merakla öğrenmekle, yeri geldiğinde bu değerler için mücadeleyle örülüydü.
Kimsenin yaşam alanına saldırmadılar, kimsenin hakkını gasp etmediler, kimsenin arkasından kumpas çevirmediler. Yiğitçe, dürüstçe, dimdik mücadele ettiler.
Yiğitliğe karşı kalleşlik kazandı: ihbar edenlere ödül vaat edilerek insanlar muhbirliğe özendirildi. Yargılama sürecinde bile susturmaya çalıştılar. Hukukçuların görüş birliği ettiğine göre: hiç verilmeyecek bir ceza alelacele verilerek, telaş içinde infaza gidildi. İnfazın durdurulması için toplanan imzalar, bütün dünyadan gelen talepler, ricalar yok sayıldı.
Radyodan Gelen İnfaz Haberi
O sabah, daha gün ağarırken radyolardan kararın infaz edildiği duyuruldu.
Öldürdükleri o gencecik insanlardan o kadar korktular ki, son dileklerini bile yerine getirmediler, en yakın arkadaşlarının yanına ve yan yana gömülmelerine izin vermediler.
Arkalarından ağıt yakan da oldu, resim ve heykel yaparak, yazarak, çizerek, şiire, şarkıya dökerek duygularını aktarmaya çalışan da. Kimi “Deniz mahkemeye düşmüş – Avukatı ben olaydım” dedi; kimi “Acıyorsam sana-Anam avradım olsun – Aşk olsun çocuk sana-Aşk olsun!” dedi. O gencecik yaşlarında bu kadar sanatçıya ilham vermek kaç kişiye nasip olabilirdi ki?
Nerede bir hak arayışı, bir direniş, bir hayatı güzelleştirme çabası varsa, orada Deniz-Yusuf ve Hüseyin resimleri taşıyan pankartlar kaldırıldı havaya. Afişlerden, pankartlardan, kartpostallardan, kitap kapaklarından baktılar bize.
Çocuklara Onların Adı Verildi
Filmlere, dizilere konu oldular. O filmlerde ve dizilerde sanatçılar arasında onların rolünü oynamak için rekabet oluştu.
Tanıyan-tanımayan binlerce insan çocuklarına onların adını verdi.
Bu yazıyı okuyan, 50 yıl öncesini yaşamamış herkesten bir ricam var: aradan bunca yıl geçtikten sonra küçük bir sosyal anket yapalım. Hepiniz yaşı tutan yakınlarınıza gidin ve sorun: 6 Mayıs 1972 sabahı neredeydiler? İdamları nasıl duydular? Neler hissettiler?
İnanın ki, o günleri yaşamış olan hiç kimse o günü, o sabahı, o haberi duyduğu an’ı unutmadı.
Neredeysek, hangi koşullar altında ve kimlerleysek donduk kaldık. O an beynimize kazılan bir kızıl damgadır. Hiç silinmedi, biz ölene dek silinmeyecek, bizlerden sonrakilere de acısı yansıyacak. Bizler öleceğiz, ama onlar hiç ölmeyecek.
Çünkü biz UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ.
Necla Ülkü KUGLİN