Hüdai’yi iyi tanımama ve uzun süreli yol arkadaşlığı yapmama rağmen benim ve ayrıca onu okul, iş ve devrimci yaşamında tanıyanlar için sürpriz bilgiler ortaya çıktı. Ağabeyi Mehmet Oğuz Arıkan’ın anlattıkları Hüdai’nin ailesi hakkında bildiğimizi sandığımız birçok şeyin doğru olmadığını gösterdi.
Gecikmiş devrimci bir görev ve ahde vefa olarak yaptığım bu çalışmayı, iyi niyetli ve devrimci anlatılar, yazılı belge ve bilgiler ışığında kitabı biyografi formatında yazdım. Devrimin güncelliğine inanmış ve devrimle yatıp, devrimle kalkan ve başka bir şey düşünmeyen yoldaşlarımın devrimci yaşam tarzını bugünün değerleri içinde anlatmak zor geldi bana.
Eski yoldaşlarımızla anılarımız söz konusu olduğunda yaşadıklarımızın yanında, özel anlar o kadar sınırlı ki! Birbirimizle ne pişti oynadık ne içki muhabbetleri yaptık ne tavla oynadık ne kız tavladık ne de dans ettik! Aslında bütün bunların hepsini bilen bir kuşaktan geliyorduk. Ama biz devrimci olunca bunların hepsinden vazgeçmiş, kendimizi sadece ve sadece devrim ve sosyalizm mücadelesine adamıştık!
Devrimci Gibi Düşünmek Değil, Devrimci Gibi Yaşamak Gerekliydi
Devrimci gibi düşünmek yeterli değildi, devrimin güncelliğine inanmak, devrimci gibi yaşamak ve mücadeleden bir adım geri kalmamak gerekliydi. Bizim için devrimcilik, devrim ve sosyalizm mücadelesinin her aşamasında geçerli ve gerekli olan bir yaşam biçimiydi. Bu, dışarıdan dayatılan veya hobilere dönüşen bir şey değil, bilinçli bir seçimimizdi. Devrim anlarında herkes devrimci olabilir veya devrime bir şekilde katkıda bulunabilirdi, ama bizim için aslolan devrim yapmaktı!
Devrim, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde iz bırakan bir devrimcinin yaşamı söz konusu olduğunda; nasıl devrimci olduğu, kimlerden etkilendiği, kendi kulvarında nasıl yürüdüğü, hangi yol ayrımlarından geçtiği ve ondan geriye nelerin kaldığı önemlidir. Bu bağlamda yapılacak çözümlemeler, tarihsel olarak devrimci aklın ayak izlerini sonraki kuşaklara aktarmak anlamına gelir.
68’in devrimci önderlerinin iki-üç yıllık kısa yaşamları oldu. Bu yüzden birçoğu evlenemedi, bir meslek ve kariyer sahibi olamadı, eli kalem tutanlar bile istediğini yazamadı. Kitap, makale, şiir ve mektup bırakamadı. Mahir bile yazmayı bırakmıştı. On’lar sadece eylemlerini gelecek kuşaklara miras bırakmaya çalıştılar.
Ünye’de rehin eylemi ve Kızıldere direnişini yapanlardan Mahir, Cihan, Ömer ve Hüdai hariç, diğerleri ilk kez silahlı bir eyleme katılmıştı. Mahirlerin cezaevi firarından itibaren İstanbul’da başlayan örgütsel ayrışmayı, bölünmeyi, Ankara üzerinden Karadeniz’e gidiş sürecini ve özellikle de Ünye eylemini ve Kızıldere Direnişi’ni yeniden dikkatli bir şekilde irdeledim. Kızıldere’de ölen yoldaşlar, olayın yeniden ve yeniden anlatımını geride kalanlardan daha fazla hak ediyorlardı.
Onlar Direnerek Öldüler
On’lar Denizleri idamdan kurtarmak için bu eylemi yaptılar ve direnerek öldüler. İçlerinde Denizi, Hüseyin’in, Yusuf’u tanımayanlar, yüz yüze konuşma imkanına sahip olamayanlar da vardı. Mahir Çayan sağ yakalanmış olsaydı, muhtemelen idam edilecekti.
Kızıldere’de içlerinde aranmayan ve sadece direnişe katılanlar da bulunuyordu. Üstelik silahşor olmayanlar ve daha önce herhangi bir silahlı çatışmaya katılmayanlar çoğunluktaydı.
Ama On’lar devrimcileri ayrıştırmak yerine safları sıklaştırıp birlikte direnerek ölüme gittiler. 50 yıl sonra bile hala bu yoldaşlardan söz edebiliyorsak, ne mutlu onlara!
Şaban İBA
15.12.2021