“Direnmek diye bir tavır, bir duruş var dünyada. Direniyoruz.” Fakir Baykurt
Büyük Bir Yazar ve Örgütçü: Fakir Baykurt
Edebiyatçılığından önce öğretmenliği ile gönüllere taht kurmuş bir eğitim emekçisidir Fakir Baykurt. Köy Enstitülerinden yetişmiş bir öğretmen olarak, Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) birkaç aylık bir dönem dışında uzun yıllar Genel Başkanlığını yapmış, 1969 yılındaki Büyük Öğretmen Boykotunu yönetmiş ve 12 Mart döneminde Askeri Mahkemelerde onurlu bir biçimde savunmuş, mahkemede ve tarih önünde aklanmasını sağlamıştır. Öğretmenlerin yarattığı en büyük örgütlerden birinin başkanı olarak söylediği söz, belleklere kazınmıştır:
“Öğretmen yalvarmaz,
öğretmen boyun eğmez,
öğretmen el açmaz,
öğretmen ders verir.”
1961 Anayasası’nın göreli özgürlük ortamında kurulan kamu emekçisi sendikalarının en büyüğü olan TÖS’ü, Özyaşam başlıklı anılarının 5. cildi olan “Bir TÖS Vardı”da anlatan Fakir Baykurt, kitabın önsözünde süreci şöyle özetlemiştir:
“Kısaca aydınlıkla karanlığın savaşı yaşandı. Ucu sömürmeye varan girişimler karanlıkta yürür. Sömürenlerin buyurmasına alışık yönetimler, lambaları söndürüp, ışık gelecek delikleri tıkayıp, artan ödenekleriyle sömürücü güçlerin gölgesinde daha iyi yaşar. TÖS’ü bu yüzden kapattılar. Ellerinden gelse onlar güneşi de karartacak. Halk sömürüyü sezmesin, karşı çıkmasın, alınterinin hakkını istemesin! Kardeşlik, eşitlik, insanlık, barış diye dayatmasın! Öğretmenler bu özlemlerin eğitimini vermesin; uyutulan halk hiç ama hiç uyanmasın!”
Fakir Baykurt 1929 Burdur doğumludur. Asıl adı Tahir’dir. Isparta-Gönen Köy Enstitüsü’nü bitirdikten sonra Burdur köylerinde ilkokul öğretmenliği yapmış, “Yoksullar Üniversitesi” olarak nitelenen Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdikten sonra ortaokul Türkçe öğretmenliğine başlamıştır. Sivas Merkez, Sivas-Hafik, Şavşat’ta çalıştıktan sonra Ankara’ya sürgün olmuş, sonra ikinci bir sürgünle Gaziantep Oğuzeli’ne gönderilmiştir. 12 Mart Darbesinden sonra tutuklanmış, TÖS davasında yargılanmıştır. Canına yönelen saldırılardan sonra Almanya’ya gitmiş, orada da Türk çocuklarına Türkçenin güzelliğini öğretmeyi sürdürmüştür.
11 Ekim 1999’da 70 yaşındayken yaşamını yitirmiştir.
Köy Enstitüsü öğrencisiyken yazı yazmaya başlamış, dergilerde yayınlanan yazılarından sonra ilk öykü kitabı Çilli 1955 yılında yayınlanmıştır. İlk romanı Yılanların Öcü ile Cumhuriyet Gazetesi’nin düzenlediği 1958 Yunus Nadi roman Ödülü’nü kazanmıştır. Bu roman kısa süre sonra Metin Erksan eliyle sinemaya aktarılmış, sansürce yasaklanmış, gösterimi 27 Mayıs’ın cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in özel izniyle mümkün olmuştur.
Fakir Baykurt 14 roman, 10’u aşkın öykü, 8 cilt özyaşam ve düşünce yazılarının yer aldığı kitapların yanı sıra çocuk kitapları da yazmıştır. Ülkemizin aydınlanma mücadelesine unutulmaz bir katkıda bulunan Fakir Baykurt’un kitaplarının yeni baskıları yapılmaya devam etmektedir.
Haldun Taner: “Size karşı saygım son derece içtendir”
Fakir Baykurt Köy Enstitülerinden yetişen bütün yazarlarla birlikte “Köy edebiyatı” yaptıkları için kendilerine “aydın” diyen bir kesimce küçümsenen yazarlardandır. Oysa, Yılanların Öcü romanının birincilik ödülünü kazandığı seçici kurulda yer alan ve Kurulda Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam romanına birincilik ödülü verilmesi yönünde tercih yapan Haldun Taner, Köy Enstitülü yazarlar ve Fakir Baykurt için şu unutulmaz değerlendirmeyi yapmıştır.
“Belki bilmiyorsunuz, ben profesör oğluyum. Avrupa’da okudum, yabancı diller öğrendim. Büyük bir kitaplar ve kültür ortamında bugünkü yerime geldim. Ama siz bir çiftçi çocuğusunuz. Evinizde kitap bile yok. Babanız ananız okuma bilmiyor. Enstitülerin verdiği son derece sınırlı olanakla yola çıktınız. Özetlersek sizin kat ettiğiniz yol, benim kat ettiğimle kıyaslanamaz. Ben 100 kilometre koşup buraya geldimse, siz 500 kilometre koştunuz. Bu kolay değildir ve çok önemlidir. Size karşı saygım buna dayanır ve son derece içtendir. Benim size ve Köy Enstitülü arkadaşlarınıza… Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’u da çok takdir eder ve sayarım. Onlar büyük adamlardı; sizleri bize kazandırdılar…”
Fakir Baykurt, Köy Enstitülerinin ülkemiz için anlam ve önemini en güzel biçimde ortaya koymuş bir yazardır. Hem Hasan Âli Yücel hem de İsmail Hakkı Tonguç ile özel bir dostluk kurmuş, İsmail Hakkı Tonguç’un mezarı başında tüm Köy Enstitülerinden yetişen öğretmenler adına o konuşmuştur. Söyledikleri İsmail Hakkı Tonguç’un yaşamını özetleyen sözlerdir:
“Kırmızı kiremitli, beyaz badanalı okullar kurucusu, köyler eğitimcisi, yoksul köy çocuklarının eğitim babası İsmail Hakkı Tonguç! dedim. Kuruyan dilim ağzımda zor dönüyor. Açtığın köyü canlandırma, köylüleri uyandırma çığırından dönülmüş gibi görünse de, köyler yabancıların yardımıyla sağlanan baraka okullarla donatılmaya çalışılsa da üzülme; kafalara, gönüllere ektiğin tohumlar bir gün daha gür yeşerecek. Her 17 Nisan’da sana çiçekler getireceğiz. Yalnız biz değil, senin bizlerden sonra gelecek çocukların da sana karşı vefalı olacağız, üzülme. Bu sözlerim şimdi gelinmez yerlerde, belki ölümünü duymayan köy çocuğu arkadaşlarım adına, köylerdeki milyonlar adına olsun. Göklerin yağmurları üstüne yağsın, toprağın her zaman çiçekli, yapraklı olsun…”
Fakir Baykurt, İsmail Hakkı Tonguç’un romanını yazmak için yıllarca uğraşmış olmasına karşın, roman tamamlanmamıştır.
Fakir Baykurt romanlarında ve öykülerinde önce köylülerin toprakla mücadelesini, tarım emekçilerinin üretici gücünü, bu gücün farkında olamamalarını, toprakların yetersizliğini, toprak için suyun önemini, kısaca köylülerin yaşamını benzersiz portreler yaratarak anlatmıştır. Köylüler için eğitimin ve sağlık hizmetlerinin yetersizliğini, bu konudaki bilgisizlik ve cehaletin yarattığı sorunları, köy insanlarının en büyük sorununun devlet olduğu gerçeğini ortaya koymuştur.
Fakir Baykurt’un romanlarında devlet, bütün çıplaklığıyla ortaya konulur. Devlet, yapması gereken okul, sağlık ocağı, su, elektrik nakil hatlarını vb. yapmamaktadır. Devlet kadastroyu hizmet için değil, zulüm için yapmaktadır. Jandarma, halkı koruyan, kollayan devlet gücü olarak değil, yoksul köylüye baskı-zulüm yapan işkence uygulayan, döven, haklıdan yana değil zalimden-varsıldan yana tavır alan güçtür. Mahkemeler de zalimden- varsıldan yanadır, diğerleri de.
Fakir Baykurt romanlarında ülkemizin emekçi, yoksul, dürüst, çalışkan, üretici, onurlu, gururlu, mücadeleci, cömert insanlarının bu yönlerini ortaya koyar.
Sömürüden Kurtulmak İçin…
Fakir Baykurt’un romanlarıyla öyküleri, köyde ve kentte, gurbette, jandarma ve polis baskısını-zulmünü, işkenceyi teşhir eden; devletin egemenlerin hizmetinde vatandaşlarına hizmet değil, zulüm yapan bir aygıt olduğunu, emekçilerin sömürülmesini, bu sömürüden kurtulmak için örgütlenmenin, mücadele etmenin şart olduğunu vurgulayan romanlardır.
O, belleklerden silinmeyecek roman kahramanları yaratmış bir yazarımızdır. Bu roman kahramanlarının önemli bir kısmı da kadınlardır. Bu durum, Fakir Baykurt’un ülkemiz emekçi kadınlarına yaklaşımını da ortaya koyar. Irazca Ana ile Uluguş Nine onun yaşamın içinden gözlemle bütünleyerek yarattığı güçlü ve direngen Anadolu kadını tipleridir. Bu kadın tipleri edebiyat tarihimizde kalıcı izler bırakmıştır.
Yılanların Öcü, Irazcanın Dirliği, Kara Ahmet Destanı üçlemesinin dışında, Onuncu Köy, Kaplumbağalar, Tırpan, Keklik, Amerikan Sargısı, Köygöçüren, Eşekli Kütüphaneci Fakir Baykurt’un unutulmaz romanlarının adıdır. Fakir Baykurt gurbete giden emekçilerin yaşamını anlattığı Yüksek Fırınlar, Koca Ren, Yarım Ekmek romanlarının dışında öykü ve düşünce yazılarıyla da hep yaşayacaktır.
“Göklerin yağmurları üstüne yağsın, toprağı her zaman çiçekli, yapraklı olsun…”
Tahir ŞİLKAN
Kaynak: www.yenigelendergisi.com