Mahir Çayan ve Ulaş Bardakçı ile birlikte Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi’nin (THKP-C) önderlerinden olan Hüseyin Cevahir’in bugün ölüm yıldönümü.
Hüseyin Cevahir, 1947 yılında, Dersim‘in Mazgirt ilçesine bağlı Yeldeğen köyünde doğdu.
Yüksek öğrenim için Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesine girdi. Emperyalizme karşı yükselen gençlik mücadelesinin içinde önce TİP ardından FKF içerisinde yer aldı. 1969 yılında FKF‘nin Dev-Genç‘e dönüştüğü kongre sonucu Dev-Genç üyesi oldu.
Bu mücadele içinde Mahir Çayan ile tanıştı. 12 Mart sonrasında THKP-C‘nin oluşum sürecinde yer aldı ve örgütün kurucularından oldu. Oluşturulan ilk Genel Komite‘de yer alarak, Doğu Anadolu bölge sorumluluğunu üstlendi.
THKP-C‘nin 1971 yılında başlattığı öncü eylemlerin içinde yer aldı. İstanbul‘da şehir gerillasının yaratılması amacıyla alınan karar üzerine buraya geçti.
17 Mayıs 1971’de İsrail başkonsolosu Efraim Elrom‘u oturduğu apartmandan kaçırarak THKP-C’nin 1 No’lu bildirisinin yayınlanması üzerine, Nihat Erim hükümetinin kuşatma ve imha amaçlı olarak tüm İstanbul‘da başlattığı sokağa çıkma yasağı ve arama operasyonu sırasında, 29 Mayıs 1971‘de Mahir Çayan‘la birlikte İstanbul-Maltepe‘de kuşatıldılar.
51 saat süren kuşatması sırasında güvenlik güçleri tarafından getirilen ve Kürtçe olarak yanındakini öldürüp teslim olmasını söyleyen amcasına “Töreye uyar mı bu dediğin” diyerek cevap verdi. Kuşatma 1 Haziran sabahı keskin nişancı, Deniz Binbaşı Cihangir Erdeniz‘in, perde arkasında nöbet tutan Hüseyin Cevahir’i vurması ile son buldu.
Binanın arka tarafından merdivenler ile içeri giren polisler, düştüğü yerden ateşi sürdüren Hüseyin Cevahir’i kurşun yağmuruna tuttular. Evin rehin alınan kızı Sibel Erkan, Mahir ve Hüseyin‘in eşyalardan yaptıkları siperin arkasında olduğu için çatışmadan yara alamadan kurtulurken, polisler yerde yatan Cevahir‘in vücuduna ateş etmeye devam ediyorlardı. 23 kurşunla delik deşik edilmiş Hüseyin Cevahir‘in vücudu Süreyyapaşa Sanatoryumuna kaldırılırken Mahir Çayan ağır yaralı olarak yakalandı.
Mahir Çayan, olay sonrası yaptığı açıklamada şöyle dedi:
“Biz İçerideyken İlkay Demir’den benim tipimi sormuşlar. O da, tam aksine olarak esmer, hafif saçları dökülmüş tarzında kasten yanlış bilgiyi polislere vermiş. Bu tarifler maalesef Hüseyin’in tarifine uyuyor ve bu yüzden Hüseyin’i ben zannıyla benim her zaman nöbet tuttuğum yerde öldürmüşlerdir. Hüseyin’den 25 kurşun çıkmış. Bu bir cinayettir!”
Çayan’ın, Hüseyin Cevahir’in ardından yazdığı ‘Hücredeki Adalının Rüyası’ şiirinden bir bölüm şöyledir:
Cıgaram elimi yakıyor.
Maltepe’de etrafı karanlığın cüceleriyle çevrilmiş marş söyleyen iki adalı.
İki adalının marş söyleyişinde silâhlar susar.
Maltepe’nin göbeğini derin bir sessizlik kaplar.
Dalga, dalga yayılır, ada’lıların erkek sesi, etrafa.
O anda iki adalının gözünde her şey silinir,
Karanlığın militanları küçülür…
Sanki biraz önce atılanlar tomson kurşunu değil, parmak cücelerinin minik okları.
O an ne binlerce güvenlik kuvveti, ne polis, ne zırhlı tugay, ne tomson, ne mitralyöz.
Her şey önemsiz, küçük ve etkisizdir. İki adalı için.
Adalıların korosu karanlık cücelerinde bir panik yaratır.
Yüzlerinde, ezikliğin, şaşkınlığın biraz da utancı izleri okunur.
Sanki ilahi bir kuvvet onların ellerini, kollarını bağlamıştır. Ta ki iki adalının marşı bitene kadar.
Adalılar sol yumrukları havada, pencerenin önünde boy hedefi oldukları halde ateş edemezler.
Garip bir andır bu an.
Bu an karanlık cücelerinin, insanlığa dönüş anıdır.
Cüceler konuşmazlar bile bu anı.
Büyülenmişlerdir iki adalının havaya kalkan sol yumrukları ile.
Ve kaybolup gitmişlerdir iki kişilik koronun nameleri arasında.
Koro susar, büyü bozulur, görevlerini hatırlar cüceler,
Eller tetiklere tarrrr………
Ve Cevahir’imi kalbime gömüp dönerim hain hücreme.
Kaynak: birgün.com.tr