Maltepe’den kaçacaklar ama elde silah yok. Hiç kimsede silah yok. Bir tek Malatya’da silah var ama orda silah olduğunu başka da bilen yok. İki arkadaş biz gittik Malatya’ya, o silahlardan alıp getirmeye. Öteki arkadaşa dedim ki “Sen benden uzak dur. Tanışıyormuş gibi olmasın da, hani bir şey olursa sen iletirsin.”
Oradan yükledim dört tane Thomson’u bir bavulun içine koydum. Bir yere kadar bir köylü arkadaşla getirdik. Ondan sonra ben taşıyorum bavulu. İç organlarım söküldü zannettim böyle. O kadar ağır bir şey. Bir de kocaman sırt çantası el bombası dolu. Ortada yardımcı olacak hiçbir şey yok. Ama öyle bir duruma geldim ki ya götüreceğim ya götüreceğim, başka yok yani. Çocuklar kaçacak cezaevinden filan. Bir de Mahirler “bir tane bile yok elimizde” demişlerdi Maltepe’den kaçtıkları zaman.
Şoför Yanına Çağırıyor
Ondan sonra otobüse geldim. Muavin var tabii. Bagaja koydum ben bavulu ama “Iıhh!” diye bir ses çıktı benden. “Abla” dedi “Bu ne kadar ağır böyle?” Ben de, “Ne bileyim, Ankara’ya gidiyorum diye akrabalarına eşya gönderiyorlar. Bana verdiler ‘al götür’ diye, onu götürüyorum” dedim.
Neyse yola koyulduk. Biraz sonra muavin geldi dedi ki, “Abla, şoför seni çaya davet ediyor molada.” Ben şimdi düşünüyorum, “adam bana ya asılıyor ya kötü bir şey düşünüyor” diye. Dedim, “Ne olur, asılsa ne olur? Fark etmez” dedim kendi kendime, “İlginç bir ilişki olur.” Neyse gittim çay içtim. Adam asılmıyor, hayır, gayet ciddi adam.
Aynı Masada MİT Mensupları Var
Öğle yemeği geldi, “Şoför sizi yemeğe davet ediyor” dedi bu sefer muavin. Tekrar gittim. Kabadayılığı bırakmıyorum ama el bombasıyla dolu çanta da yanımda. Neyse, oturduk şoförle yemek ısmarladık. Adam dedi ki, “Şu karşıda gördüklerin MİT’ten. Onları masaya çağıracağım.” Dedi. Çağırdı adamları masaya. Sohbete başladı, gırgır geçiyor, şakalaşıyor falan. “Nasıl vaziyet?” dedi. “Otobüsleri durduruyorlar. Arama yapılıyor yollarda. O otobüsleri arayan adamlar herhalde bizim otobüsü de arayacaklar,” diye konuşma yaptı. Herhalde otobüsü arayacaklardı yüzde yüz. Böyle konuşarak şoför, adamların önünü kesmeye aramayı engellemeye çalıştı ve başardı da. Nitekim bütün otobüsleri aramıyorlardı o zamanlar ama arada bir arıyorlardı. Soruyordu bunlara, “Ne oluyor, anarşistleri filan yakalıyor musunuz? Onlarda ballandıra ballandıra anlatıyorlardı, “şöyle yakaladık, böyle yakaladık” diye.
Neyse bir çay molası daha. Sonra işte Ankara’ya geldik. “Ya bacım” dedi, “Ya böyle iş yapılır mı ya?” “Napiyim?” dedim “Başka çarem de yok, çaresi de yok. Bunları ya götürecem ya götürecem. Başka olanağım da yok benim ve de acelem var.” “Bana söyleseydin zulalardım ben onu” dedi. “Ben seni nerden bileyim? Sizi tanımıyorum ki,” dedim. Kartını verdi, “Ezberle yırt at,” dedi. “Bir daha böyle bir şey olursa bana gel. Malatya’da garajda adımı söylersen bulursun. Bir de çok ağır bu. Senin gideceğin yere kadar gitmem. Çünkü siz illegal falansınız. Hiç olmazsa gideceğin yakın bir yer söyle de orada bırakayım seni bunlarla. Çok ağır bunlar.” dedi.
Dediğim yerde bıraktı adam beni. Ben çok duygulandım tabii. Böyle anlatırken de çok duygulanıyorum. Adam bütün yol boyunca sahip çıktı bana.
Aldık onları getirdik böyle.
Kaynak: Ahmet Tuncer Sümer, Adsız Kahramanlar – Gülay Ünüvar (Özdeş) Kitabı, 2. Basım, 2022: İstanbul, s.114-116