1968 kuşağının tarihçesini bilmeden 68 kuşağının kavgasını kavrayamayız.
Tarihte 68 kuşağı nereden çıktı? Nasıl başladı? Niçin hapse atıldık? Niçin idam edildi? Şimdiki gençlik bunu okuyunca bunun bir macera olmadığını görecek bu kavgayı bilinçli olarak yürütecek.
1968 kavgası 1961 Anayasası’nın getirdiği düşünce özgürlüğü sonucu yazarlar, basın, üniversite öğretim üyeleri , medya ve yeni yeni kurulan işçi sendikaları, öğrenci dernekleri, öğretmen dernekleri, öğretmen sendikaları toplumun %80’nini teşkil eden halkın sorunları ile ilgilenmeye başladı. Eğitim sorgulanmaya baslandı. Eğitimimizde padişahın hayatı vardı. Ahmet Paşa gitti Mehmet Paşa geldi, tarih kitapları bunları anlatıyordu.
1961 Anayasası düşünce özgürlüğünü getirince “aç” olan gençlik piyasaya çıkan kitapları kapışmaya başladı ve bu kitapları harıl harıl okumaya başladı. Basında olan yazarları örneğin İlhan Selçuklar, Çetin Altanlar, Uğur Mumcuları okuyor, kendi aralarında tartışıyor; basılan yayınları-dergileri, magazin dergilerinin yerlerini alıyordu. Özellikle o günün Yön dergisi , Ant dergisi , Türk solu ve bunlara benzer Cumhuriyet Gazetesi, Akşam Gazetesi bütün Türkiye’de kapışılıyordu.
İşte bu tarihlerde 1965 yılında İstanbul’da iki büyük öğrenci örgütü vardı.
1. Türkiye Milli Talebe Federasyonu (Halktan yanaydı.)
2.Türkiye Milli Talebe Birliği (İmam Hatip mezunlarının toplandığı, Ayasofyanın Cami olması için uğraşmaktan başka hiçbir eylemi yoktu.)
İşte bu tarihlerde Deniz Gezmiş liseyi bitirmiş, İstanbul Hukuk Fakültesi’ni kazanmıştı.
Türkiye Milli Talebe Federasyonu turizm işleri ile ilgileniyor. Yurt dışından gelen öğrencilere İstanbul’u tanıtıyor onları yurtlara yerleştiriyor, Türkiye’den yurt dışına gidecek olan öğrencileri yurt dışına gönderiyor kısaca gençler ile ilgileniyordu.
Bu iki öğrenci örgütünden federasyon yavaş yavaş 1961 anayasasının getirdiği özgürlük ve basının halka yönelmesi sonucu siyasetle ilgilenmeye başladı. Federasyondaki öğrenciler sormaya sorgulamaya başladılar.
DÖB Kuruluyor
Sorgulayan, sorgulamaya başlayan üniversite öğrencileri, yavaş yavaş üniversitede bir araya gelmeye başladı. Bu sefer üniversitedeki gençlik; anti-demokratik, halktan kopuk, ülkenin gerçeklerden uzak eğitimini sorgulamaya başladı.
İşte aynı dünya görüşünü paylaşan öğrenciler bir araya gelip Devrimci Öğrenci Birliği’ni (DÖB) kurdu. Bu örgüt eylemden yana, bu derneği Deniz Gezmiş örgütledi. Ben de bu örgütte yer aldım. Bu eylemden yana olan örgüte karşı, yine devrimci öğrenciler ayrı bir örgüt kurdular. Bu örgüt içe dönük, eylem değil eğitime ağırlık verdi. Bu örgüt Fikir Kulüpleri adı altında örgütlendi.
İlk Kayyum Nevzat Yalçıntaş
İçişleri Bakanlığı, Milli Türk Talebe Federasyonu’nu siyasetle ilgilendiği bahanesiyle, yöneticilerini görevden aldı. Onun yerine kayyum atandı. İlk eylemimiz Deniz’le , bir grup öğrenci ilk Grup(DÖP) ile birlikte kayyuma karşı binayı teslim etmemek için polise direndik. İlk kayyum sağcı Prof. Nevzat Yalçıntaştı, sonra bu Profesör sağcı partilerde görev aldı.
İkinci örgüt olan Milli Türk Talebe Birliği, hükümetten yana olduğu için ona dokunulmuyordu. Türkiye Milli Talebe Federasyonu polis tarafından kayyuma teslim edildi. Meydan Milli Türk Talebe Birliğine kaldı. Onun başında, sonradan AK Parti Meclis Başkanı olacak olan İsmail Kahraman vardı.
Antidemokratik olan üniversiteye karşı yapılan ilk direniş, boykot eylemleri ile başladı. Bunun üzerine öğrencileri temsil etmek üzere öğrenciler arasından yönetime katılabilecek, üniversite yönetiminde görev alıp temsil edecek iki öğrenci temsilcisi seçildi. Bunlarda biri Ertuğrul Günay’dı. Daha sonra AK Parti’den (solcu) Kültür Bakanı oldu. Diğeri Cavit Kavak’dı. O da sonradan ANAP’tan (solcu) Devlet Bakanı oldu. (Deniz Gezmiş’in en yakın arkadaşı Celal Doğan ise yıllar sonra Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı oldu.)
Üniversite Sistemi Değişecek
İstanbul Üniversitesi’nde korkunç, haksız bir eğitim sistemi vardı. Yani imtihan sistemi ve bunun değişmesi lazımdı. Üniversite yönetimi bunu değiştirmiyordu. İmtihan yazılı ve sözlü olarak yapılıyordu, yani yazılıyı kazanan öğrenci sözlü imtihana girme hakkını kazanıyordu. Sözlü imtihanını başaramamışsa İmtihanı da kaybetmiş sayılıyordu. Yani tekrar yazılıya sözlüye girecekti. Bu da öğrencileri bunaltıyor, hatta intihara kadar götürüyordu.
Sözlü imtihan tıpkı şimdi ki mülakata benziyordu . Yazılı imtihanına giren öğrencinin imtihan sonuçları bir ay sonra ilan ediliyordu. Geçenler 1 gün sonra sözlü için çağrılıyordu. Hocalar paylaşılıyor; zor hocalara düşen öğrenciler sözlüden kalıyor, kolay hocalara düşen öğrenciler geçiyordu. Ayrıca öğrencilerin üç dersten iyi almaları şartı vardı. Üç dersten iyi almayan öğrenciler üst sınıfa geçemiyordu. Bu defa iyi almadığı için yeniden yazılıya giriyor, yazılıdan sonra da sözlü imtihana giriyorlardı . Bu da öğrencileri çıldırtıyor, ama yapacak başka bir şey yoktu.
Zaten öğrenciler zar zor geçiniyordu beslenme, yatma ve kıt kanaat geçiniyordu. Aileye karşı sorumluydu öğrenciler, çoğunlukla memur çocuğu, esnaf ve dar gelirli kişilerin çocukları idi. Sınıfta kalınca ailelerine karşı eziliyordu öğrenciler, patlamaya hazırdı.
DÖB’lüler Toplanıyor
Bir gece Deniz Gezmiş ve Devrimci Öğrenci Birliği’ne üye olan birkaç arkadaşla (Cihan Alptekin, Bozkurt Nuhoğlu ve şimdi hatırlayamadım arkadaşlar vardı.) toplandık. Zaten bir grup öğrenci, okulda sürekli forumlar düzenliyorduk. Forumlarda konuşanlar, eğitimi eleştiriyor, haksızlıkları dile getiriyordu. Kısacası öğrenciler bilinçlendiriliyordu.
Öğrenciler kıvılcım bekliyordu.
İşte 12 Haziran 1968 günü İstanbul Üniversitesi’nin orta kısmında o gün binlerce öğrenci, yazılı imtihana girmek için bir araya gelmişlerdi.
Üniversite Yönetimine El Koyacağız
Ben bahçede olan bankın üzerine çıkıp konuşma yaptım, o gün sesimle öğrencileri ajite ettim, yönetime el koyacağız dedim. Heyecanla etkili konuşmayı dinleyen üniversite öğrencilerine, rektörlük binasına birlikte yürümelerini önerdim.
Üniversitedeki yukarıda belirtilen haksızlıklara son vereceğiz hep birlikte hareket ederek bunu başaracağız dedim. Bu heyecanlı ve etkili konuşmayı dinleyen üniversite öğrencileri, rektörlük binasına doğru, önlerinde Deniz, ben ve diğer arkadaşlar hep birlikte marşlar söyleyerek yürümeye başladık.
Foto ekle
Rektörlük önüne gelince; (Sağımda Deniz Gezmiş, solumda Enver Nalbant vardı.) karşımda duran öğrencilere Rektörluk binasını işgal edeceğimizi ve yönetime el koyacağımızı söyledim. Zaten öğrencileri artık zapt edemiyorduk. Çünkü yıllarca birikmiş tepkileri eyleme dökmek için hazırlardı, ok yaydan çıkmıştı. Bu konuşmanın etkisi ile öğrenciler rektörlük binasını işgal etti. 12 Haziran 1968 tarihli fotoğrafta onun belgesi. O zaman kimse de fotoğraf makinesi yoktu, bu belge basın tarafından çekilmişti.
Üniversite İşgal Ediliyor
Rektörlük binası işgal edildikten sonra büyük öğrenci topluluğu ile Merkez binaya döndük. Derhal üniversitenin bütün dış kapılarını kapattık, polislere karşı tedbir aldık.
Aramızdan seçtiğimiz gönüllülerden işgal komitesini kurduk. Komite sağlam devrimcilerden teşekkül etmişti. Ilk yaptığımız iş, üniversite orta bahçesine bakan pencereden hoparlörle öğrencilere hitap etmek oldu. Buradan, ben ve bir bayan öğrenci arkadaşımızla bildirileri okumaya başladık.
İşgal Komitesinin Talepleri
1 Nolu Bildiri: Üniversitedeki lokantada yemek 1 TL’dir.
2- Nolu Bildiri: Sözlü imtihanlar kalkacaktır.
3- Nolu Bildiri: 3 tane dersten iyi almak şartı kaldırılacaktır.
4- Nolu Bildiri: İkmale kalan öğrenciler Şubat’ta kaldıkları dersten imtihana girip sınıf geçecekler ( Eskiden kalanlar Haziran’a kadar imtihan bekliyordu.)
5- Nolu Bildiri: Kitaplar, üniversitede ve maliyetine satılacak ( Eskiden, kitap evlerinde ve yüksek fiyatla satılıyordu.)
6- Nolu Bildiri: Okul temsilcileri yönetime katılarak öğrencileri temsil edecek öğrenci hakları savunulacak antidemokratik ve öğrenci aleyhine karar çıkmasını engelleyeceklerdi.
7- Nolu Bildiri: Bu haklarımızı alıncaya kadar işgal devam edecek.
8- Nolu Bildiri: Bu işler için mali komite kuruldu.
Ayrıca işgali sabote edecek sağcı öğrencilere karşı, polise karşı savunma komitesi kuruldu. Başına da tecrübeli bir arkadaşımız olan Cevat Ercişli atandı.
İşgal komitesi yayınladığı bildiri ile savunma komitesi ile görev alacak arkadaşlara seslendi. Yüzlerce öğrenci görev almak için koşa koşa geldiler. İş bölümü yapıldı, bütün dış kapılarda öğrenciler görevlendirildi.
Aynı zamanda o günün valisine telefon ettim; bizzat Vali bey ile görüştüm, polisin üniversiteye girmemesi için rica ettim. O günün valisi kabul etti.
İşgal tam 30 gün sürdü.
Üniversite Yönetimi Öğrencilerin Taleplerini Kabul Ediyor
Üniversite yönetimini, müzakere yapmak üzere üniversiteye davet ettik. Üniversite yönetimi müzakereyi kabul etti, üniversiteye geldi. İşgal komitesi ile toplantıda bütün isteklerimizi söyledik, hepsini kabul ettiler. İşgal bu şekilde kalktı.
Haziran’da yapılamayan imtihanlar, yapılmaya başladı.
Bu işgalden sonra gerçekten demokratik üniversite oldu.
Bizi örnek alan fabrikadaki işçiler; ücretlerinin artırılması, işçilerin haksız yere işten atılmalarını önlemek ve sendika üyesi olmak için, fabrikalarını işgal etmeye başladılar. Biz öğrenciler, onları desteklemek için fabrikalara gidiyor, onlara moral veriyorduk.
6.Filo Geliyor
Bu tarihlerde Amerika 6.filosu İstanbul’a gelmiş, Dolmabahçe karşısına demirlemişti. Sanki denizde yarım ada gibiydi. Amerikan askerlerini sahile botlarla taşıyordu.
Biz öğrenciler, Vietnam Savaşı nedeniyle eğitilmistik, onlara karşı nefretle bakıyorduk. Askerler sahile çıkınca; doğru eğlencelerin olduğu yere, Beyoğlu’na gidiyor. İçki ve eğlencelerin olduğu mekanları dolduruyorlardı. Çıkınca yoldan geçen bayanlara dolar gösteriyorlardı.
Biz gençler boya dolu oyuncak tabancalarla onları takip edip onların sırtlarına sıkıyorduk, bütün sırtları mavi-kırmızı boya ile boyanıyordu.
Bununla yetinmeyip üniversite öğrencilerinin, büyük amfide toplanmaları için çağrı ve bildiri yayınladık. Öğrencilere büyük güven vermiş olduğumuz için ne söylersek, toparlanıyorlardı.
Büyük amfide 6. filoyu protesto edeceğimiz için toplandık, konuşmalar yapıldı.
Üniversite bahçesinden Beyazıt, Sirkeci, Karaköy’e ve oradan da Dolmabahçe’ye, büyük topluluk halinde marşlarla, sloganlar atarak yürümeye başladık.
Coniler Denize Atılıyor
Dolmabahçe’ye geldiğimizde; Amerikan askerleri ile karşılaştık, öğrenci arkadaşlar çok heyecanlıydı, ellerine geçirdikleri Amerikan askerlerini elbiseleri ile doğru denize atıyorlardı. Bu sefer denize atılan Amerikan askerleri çoğalınca; 6.filodan botlarla, Amerikan askerleri bize karşı silahları ile geldi.
Bizler korku nedir bilmiyorduk, aramızda Amerikan askerlerini denize batırmak için denize atlayanlar vardı. Büyük ve coşkulu gösteri yaptık. Bu kez Türk askeri inzibatlar ve başlarında Albay vardı. Bizi dağıtmak için geldi. Onu omuza aldık hiçbir öğrenci gözaltına alınmadık, dağıldık.
Bu eylemden sonra İstanbul Üniversitesi’nde büyük amfide öğrencileri topluyor, eğitim yapıyorduk.
Bir gün Köy Enstitüleri’ni, bir gün Amerikan emperyalizmini anlatıyorduk; bir gün Türkiye’deki işçilerin emekçilerin nasıl sömürürüldüğünü… Özellikle artı değeri anlatıyorduk.
Köy Enstitüleri’nin kapatılmasını, yerine İmam Hatip liselerinin açıldığını anlatıyorduk. Ankara’da Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencileri aynı şekilde eğitim görüyorlardı.
Taylan’ın Vurulma Anı
İşte bu tarihlerde Deniz’in arkadaşı Taylan Özgür İstanbul’a bizleri görmeye gelmişti. Onunla birkaç arkadaş üniversite bahçesinden çıkıp Beyazıt’tan geçerek Marmara Sineması’na geldiğimizde, arkamızdan bir adam “Taylan” diye seslendi. Onun sivil polis olduğunu anladık. Taylan, yakalanacağını düşünerek kaçmaya başladı.
Polis, tabancayı çekip Taylan’a doğru ateş etti. Taylan orada vurulunca biz polisi yakaladık. Polisler Taylan’ı vuran polisi bizden aldı. Polislerin kullandıkları araç vardı, onun içine koyup kaçırdılar.
O günün savcılarına gittik, vuran polisi teşhis etmek ve polisin cezalandırılmasını istedik. Ama emniyet “O polisi” getirmiyordu, başka polisleri getiriyorlardı bize “teşhis edin” diyorlardı. Ama esas katil aralarında yoktu. Böylece cinayetin esas katili yok edilmişti.
Deniz Ankara’ya Gidiyor
Deniz cezaevine girip çıkmaktan bıkmıştı, kendisini korumak için en güvenli yer Orta Doğu Teknik Üniversitesi idi. Oraya gitti. Orada Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın odasında kalmaya başladı. İstanbul üniversitesinden atılmıştı.
Yusuf, onu ikna etmişti. Hüseyin’le hep beraber hapisteki arkadaşlara yardım için Ziraat Bankası’na gidip, zorla biraz para almışlardı. Oradan motosikletle, Yusuf’un Sivas’taki köyüne gitmişlerdi. Yolda yakalanınca Ankara’ya getirmişler. Ankara’da tutuklandılar.
Devrimci Halk Ordusu kurdukları iddiasıyla dava açıldı, idam kararı verildi.
İdam kararı Askeri Yargıtay’da 2 oya karşı, oy çokluğu ile alındı. Elverişli vasıta yok dendi, karar Meclis’e gitti. Süleyman Demirel ve arkadaşları tarafından, karar mecliste kabul edildi ve maalesef tarihin en korkunç infazı Ankara Cezaevi’nde yapıldı.
Avukat Nizar ÖZKAYA
24 Nisan 2021