1960 devrimi sonrası düşünce özgürlüğü ortamı, ülkemizi karanlığa gömmek, emperyalizmle işbirliğini bu karanlık ortamda Türk halkının uyanamamasından yararlanarak sürdürmek isteyenlerin tahammül edemediği bir sınıra gelmiştir bugün.
Dünyanın her yanında devrimci düşünceler, halkların kurtuluşunu doğru tahlil eden ideolojiler aydın çevreler ve özellikle üniversite çatısı altında yayılmıştır.
Doğru devrimci düşünce ne zaman ki aydın çevrelerin sınırını aşmış, halk kitlelerinin ve özellikle emperyalizmin boyunduruğu altındaki bir halkın özlemini hem de onu harekete geçirerek dile getirmeye başlamışsa, çıkarcı çevrelerin demokrat maskesi yere düşmüş, baskı artmaya başlamıştır.
Hele emperyalizme sırtını dayamış karanlık kuvvetler, yarı demokratlardan vize almaya görsün, azgınlıkları ve bunun sonucu ne pahasına olursa olsun çıkarımı sürdüreyim çabaları sınırsız olacaktır.
Bu yazıyı yazmaya, son birkaç ayın gerici basınının devrimci güçlere ve özellikle toplumumuzun en dinamik kesimi olan üniversiteliye, düşünen her kafaya yaptığı aşağılık ve hunharca saldırıyı düşünerek kendimizi zorunlu duyduk.
İşbirlikçi çevrelerin sözcülüğünü yapan gerici basını böylesine çılgınca bizleri saldırtan, Kanlı Pazar gibi saldırı hareketleri planlamaya yönelten ve toplumumuzun gelmiş olduğu bilinç yapısının 1960 öncesi karanlık devreyi açtığını bilmemezlikten gelerek onu denenmiş ve cevabını almış yollara iten işbirlikçilere bir kerede basın yolu ile cevap vermek için bu yazıyı yazmaya gerek duyduk.
Gençliğin Görevi
Yüzyılların karanlık birikimi yavaş yavaş çözülmeye başlamıştır. Bu çözülmeyi sağlamada bugün en etkin görevi yükümlenmiş olan devrimci üniversite gençliği halk kitlelerinin uyanık unsurları ile mücadelenin en ön saflarındadır.
Halkımız için mücadele bilincine varalıberi bağırdığımız bağımsızlık mücadelesi, ülkemizi geri bırakan, kilit noktalarımızı elinde tutan, sömürgelere has metotları Türkiye’mizde denemeye kalkan yabancı sermaye kim ise ona karşı mücadeledir.
“İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler, cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-u zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği doğrultuda kutsal bir bağımsızlık mücadelesidir.
Ve bağımsızlık mücadelemiz, durağan değildir. 1920’lerde emperyalizme karşı dövüşerek ölenler adına, Mustafa Kemal tarafından gençlik olarak bizlere yükümlenmiş bir görevin yaşadığımız bir süreçte yerine getirilmesidir.
Bugünün Türkiye’sinde görevini yapma veya yapmamanın, tarihe, geleceğin yanılmaz, hilafeti aşağılayıp Kemalist hareketi yücelten çizgideki kutsal tarihe şerefle ya da şerefsizce geçmenin çizgisi, Türk ulusunun bağımsızlık mücadelesine katkı ile belirlenecektir.
Yüzyıllardır karanlıkta bırakılan halkımızın içine girdikçe, onunla kaynaştıkça kavramaya başladığımız ve bunun sonucu eylemlerimizle şuurlu olarak sürdürdüğümüz demokrasi mücadelesi, onun boynuna kat kat vurulan zincirlerin kırılma mücadelesidir.
Bugün Değilse Yarın…
Üniversite gençliği, halkını tanıdıkça, ona yüzyıllardır indirilen ve bugün de sürdürülmeye çalışılan esareti yüreğinde duydukça, demokrasi mücadelesini biraz daha kavrayacak, eylemlerine yeni soluklar verecektir.
Ağa baskısından inleyen, topraksızlıktan kıvranan halkını gördükçe, bağımsızlık ve demokrasi mücadelesine kayıtsız kalmaktansa o mücadelenin içine girmeyi yeğ tutacaktır.
İşlenmeyen, çoraklaşan topraklar; açılmayan fabrikalar, milyonların israfı veya yabancı ellere göç etmek için sıra bekleyenler.
Kısaca halkının mutsuzluğu onun mutlu olmasını, bugün değilse yarın ama mutlaka önleyecektir.
Yukarıda kısaca belirttiğimiz mücadele anlayışı yaygınlaştıkça, çıkarı gidenlerin de çabaları yaygınlaşacak ve ihanetler, aşağılık tertipler peşpeşe sıralanacaktır.
Gelecek ve Aydınlık Bizlerin Safındadır
Halkın büyük kesiminin karanlıkta kalmasından yararlananlar bizler için en aşağılık suçlamalarda bulunacaklardır. Aşağılık bir yaşantıdan dönmedin simsarları, analarımıza bacılarımıza bizleri kötüleyecektir. İşbirlikçi yönetimin devamını sağlamak için cinsel sapıklara; din ve ahlak perdesi altında, biz devrimci üniversiteliyi halkımıza kötülemek yetkisi verilecektir.
Mustafa Kemal’in yönettiği Kurtuluş Savaşı’mızın tarihi böylesine ihanetlerle dolu idi. Çok daha zor, çok daha güçsüz oldukları halde Kemalistler yani atalarımız, Kurtuluş Savaşı’mızı başardı.
1919’ların tarihi planda devamı olan bugünkü bağımsızlık ve demokrasi mücadelemizin zaferini de halkımızla kaynaşarak bizler tarihe armağan edeceğiz. Çünkü gelecek ve aydınlık bizlerin safındadır.
Atila SARP / Ankara Üniversitesi Öğrenci Birliği 2. Başkanı
Kaynak: Akşam Gazetesi 14 Haziran 1969