68 kuşağı denildiğinde, akla ilk gelen isimler Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya’dır. Fakat isimleri saymakla bitmeyecek kadar çok gençlik liderini bağrında taşır 68 kuşağı. Derinlemesine baktığımızda ise işçileri, köylüleri, öğretmenleri, devrimci subayları ve daha bir çok örgütlenme çabasına girmiş kesimleri görürüz.
68’in devrimci subayları ilk kez ’69 subaylar bildirisi’ ile ses verdi. Vedat, Taylan, Mehmet ve ardından Battal’ın ölümü bardağı taşıran son damla oldu ve genç subaylar “devrimciler ölür devrimler durmaz sürer” açıklamasını yayınladılar. Devrimci subaylar deniz, kara ve hava kuvvetleri olmak üzere ordunun her yerinde örgütlenme çabasındaydılar.
68 döneminde genç bir subay olan Atilla Özsever de kurtuluşun örgütlü mücadele ile olacağına inananlardan biri. Mahir Çayan’ın cezaevinden kaçması için kroki hazırlayan, THKP-C davasında yargılanan, Yılmaz Güney ile aynı ranzada yatmış, ülkenin bağımsızlığı ve aydınlanma mücadelesinde bedel ödemiş bir üsteğmen.
Sözü çok uzatmayalım. Biz sorduk, o cevapladı. İyi Okumalar.
Subayları Neler Etkiledi?
68 Arşivi: Sizi ve genç subayları devrimci mücadeleye iten sebepler nelerdi?
Atilla Özsever: 68 kuşağının bireyleri olarak içinde bulunduğumuz toplumsal koşullardan etkileniyorduk. Türkiye’de 1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlükçü ortam, sol yayınların basılmış olması, öğrenci gençliğin eylemleri, işçi olayları bizleri etkilediği gibi dünyadaki gelişmelerden de haberdardık. Fransa’daki öğrenci hareketleri, ABD’de Vietnam savaşına karşı tepkiler, Küba Devrimi, bizleri etkileyen olayların başında geliyordu.
Ayrıca askeri okullardaki yurtsever, Kemalist eğitim, kimi solcu öğretmenlerimizin tutumları, devrimci fikirlere sahip olmamız yönünde önemli faktörlerdi. Aile yapısı olarak da dar gelirli bir ailede yetişmiş olmamız, ekonomik sorunlar yaşamamız, sol fikirlere ilgi duymamızı sağlıyordu.
68 Arşivi: Devrimci subaylar, gençlik ile nasıl diyalog kurdu?
Atilla Özsever: Bizler, daha doğrusu Kara Kuvvetleri’ndeki devrimci subaylar olarak öncelikle bizim gibi düşünen denizci ve havacı subay arkadaşlarımızla bir ilişki kurma süreci içindeydik. Gençlik olaylarını takip ediyorduk ancak doğrudan bir ilişkimiz yoktu. Sarp Kuray gibi deniz subayı olan arkadaşlarımızın daha sonra ordudan ayrılıp devrimci gençlerle, örgütleriyle, Dev-Genç’le ilişki kurduğu bilgisini edinmiştik.
68 Arşivi: Devrimci subayların Mahirlerin cezaevinden kaçmasında bir katkısı oldu mu? Mahir Çayan‘ın kişiliğinden kısaca bahseder misiniz?
Atilla Özsever: Mahir Çayan’ın kayınbiraderi Hava Yüzbaşı Orhan Savaşçı’yı tanıyorduk. Orhan Savaşçı, Mahir’in Kartal/Maltepe’deki 2.Zırhlı Tugay askeri cezaevinden kaçma hazırlığı içinde olduğunu bildirmişti. Ben de o tugayda görevliydim. Savaşçı, cezaevinde güvenilir bir gardiyan subay arkadaşımız olup olmadığını sormuştu. Cezaevinde görevli teğmen Sabahattin Sakman, devrimci bir arkadaşımızdı. Onun kanalı ile Savaşçı ve Çayan arasında mektuplaşmalar söz konusuydu. Orhan Savaşçı, yine onun arkadaşı Hava Yüzbaşı Haldun Yeşil, Sabahattin Sakman, subay olan kardeşim Olcay Özsever’le birlikte bizim İstanbul’daki evimizde toplantılar yapıyorduk.
Mahirlerin Kaçış Krokisini Kim Hazırladı?
Ben daha sonra 1971 yazında Tatvan’a tayin oldum. Orhan Savaşçı, Tatvan’dan izine geldiğim Ekim 1971’de Sabahattin Sakman, kardeşim ve benim olduğum bir toplantıda Mahir’lerin tünel kazarak kaçma girişimi içinde olduğunu söyledi. Haberleşme büyük ölçüde cezaevinde görevli Sakman kanalı ile yürüyordu. Savaşçı, cezaevinden kaçış için bir krokinin gerekli olduğu belirtti. Bu kroki, cezaevi ile tugayın Ankara asfaltına (E-5 karayoluna) bakan bölgedeki araziye ilişkin olacaktı. Mahir’ler cezaevinden tünel kanalı ile çıktıktan sonra yine tugayın arazisi içinde uzunca bir mesafe katedip Ankara asfaltına ineceklerdi.
Böyle bir krokinin çizimi için havacı teğmen Mehmet Alkaya ve mimar Mehmet Sönmez’le birlikte tugayın Ankara asfaltına bakan bir sütre gerisinde dürbünle araziyi gözetleyip çizim yaptık. Kroki Mahir’lere ulaştırıldı ancak kaçış günü havanın biraz karanlık olması nedeniyle Mahir Çayan ve dört arkadaşı, krokiden pek yararlanamadan Ankara asfaltına inmişler ve daha sonra da önceden bildikleri evlere ulaşmışlar.
Mahir Çayan’la çok yakın bir ilişkim yoktu. 1971’in mayıs ayında subay arkadaşım Ömer Laçiner’in evinde tanımıştım. Hüseyin Cevahir’le birlikte gelmişlerdi. İşadamı Mete Has’ı kaçırıp fidye parasını aldıktan sonra Ömer’in evine uğramışlardı. Kararlı, düzgün konuşan aynı zamanda atak, heyecanlı ve lider özellikleri olan bir duruşa sahipti. Konuşmalar, hep siyasal içerikli, gündeme ilişkin konulardı. Teorik formasyonunun yüksek olduğu belliydi.
68 Arşivi: Devrimci subayların gençlik eylemlerine (15-16 Haziran da dahil) nasıl bir katkısı oldu?
Atilla Özsever: Devrimci subayların gençlik eylemleriyle ilişkisi açısından çok fazla bilgiye sahip değilim. 15-16 Haziran 1970 olaylarında 2. Zırhlı Tugay’da görevli iken işçilerin Haymak fabrikası işgalini sonlandırmak, daha sonra da Fenerbahçe stadının olduğu bölgeden Kadıköy’e inmesi engellemek emriyle görevlendirilmiştik. Herhangi bir çatışmaya imkan vermeden ve silah da kullanmadan işçilerin Kadıköy’e inmesi, daha doğrusu çok sayıdaki işçi kitlesi karşısında bizim askerlerin barikatının aşılması sonucu Kadıköy bölgesine inişi mümkün olmuştu.
15-16 Haziran 1970 büyük işçi direnişi ile ilgili anılarımı “Mesele Teslim Olmamakta” isimli kitabında daha geniş bir şekilde anlatıyorum.
Yılmaz Güney’in Bilinmeyen Yönleri…
68 Arşivi: Cezaevinde Yılmaz Güney ile galiba aynı koğuşta kaldınız. Yılmaz Güney nasıl biriydi?
Atilla Özsever: Yılmaz Güney, bizden yaklaşık 10 yaş büyük olmasına rağmen devrimci arkadaşlarımıza saygılı bir biçimde davranıyordu. Kendini teorik anlamda daha fazla geliştirmek için çaba harcayan, mütevazı bir kişiliği bulunan bir yapıdaydı. Bizler de ona saygı ve sevgiyle yaklaşıyorduk. Yılmaz Güney, zaman zaman arkadaşlarımız arasında çıkan anlaşmazlıklarda çözüm bulan bir tavır sergiliyordu.
Koğuştaki nöbet sisteminde, görevini titizlikle yapan, yemek dağıtımı, temizlik ve bulaşık işini özenle yerine getiren bir arkadaşımızdı. Sabahları erken kalkıp muntazaman spor yapardı. Mahkeme günlerinde çok şık giyinirdi, kimi arkadaşlarımız onun bu durumunu biraz yadırgardı. Aslında kamuya açık bir insan olduğu için, mahkemede eşine ve çevresine düzgün görünmek açısından böyle giyinmesini doğal karşılamak gerekirdi. Yılmaz Güney’le ilgili daha detaylı bir bilgi için yine kitabıma bakmanızı öneririm.
68’in Unutulmaz Eylemleri
68 Arşivi: 68’in unutulmaz 5 eylemi sizce nedir?
Atilla Özsever: 68’in, daha doğrusu o dönemin benim açımdan unutulmaz eylemleri arasında ABD Büyükelçisi Commer’in arabasının ODTÜ’de yakılması, 1969 yılındaki “Kanlı Pazar” olayı, 69 deniz subayının bildirisi, İstanbul Üniversitesi’nin işgali ve Deniz Gezmiş ile arkadaşlarının o eylemdeki rolü aklıma geliyor.
68 Arşivi: Kızıldere katliamı sosyalist harekette nasıl bir yara açtı?
Atilla Özsever: Tabii çok büyük üzüntü ve acıyla hatırlanacak bir olay. 10’lar, yani Mahir Çayan ve dokuz arkadaşı, rahatlıkla sağ ele geçirilebilirdi. Ancak devrimci harekete bir ders vermek için katledildiler. Havacı teğmen Saffet Alp, yakından tanıdığım bir arkadaşımdı. Saffet’in canlı olarak ele geçmesi mümkünken evin dışına sağ olarak çıktığı halde öldürülmesi de dikkat çekicidir. Biz Kızıldere olayını Selimiye askeri cezaevinde iken gazetede okuyup öğrenmiştik. Çok moral bozucuydu. Deniz’lerin de idamıyla birlikte THKO, THKP-C gibi silahlı mücadele eden örgütler tasfiye edildi, ortadan kaldırıldı.
Kuşkusuz sosyalist hareket, 1968-1972 dönemi olsun, daha sonrası olsun tüm yaşanan olaylardan ders çıkartıp “somut durumun somut tahlilini yaparak” toplumsal koşulları iyi değerlendirip işçi sınıfı ve emek kesimi ile daha sıkı bağlar kurarak düzen değişikliği için mücadelesini sürdürmelidir, diye düşünüyorum…
68 Arşivi: Çok teşekkür ederiz.