68 kuşağının görkemli eylemleri emperyalizmin işbirlikçileri tarafından nasıl engellenmeye çalışıldı? Faşistler ve gericiler gençlik eylemlerini durdurmak için neler yaptı? Tüm bunları THKO Savunması’nda ayrıntılı bir şekilde bulmak mümkün. Adım adım 68’den 71’e nasıl gelindiğini okuyacaksınız.
“27 Mayıstan sonra yoğunlaşan gençlik olayları, bilhassa son dört yılda bilinçli bir döneme girdi ve Amerikan emperyalizmi ile yerli ortaklarını tedirgin etmeye başladı.
Öğrenci hareketleri iki amaçla yürütüldü:
1-Emperyalizme ve ortaklarının sömürüsüne karşı diğer halk kesimlerini desteklemek ve baskılara karşı direnmek
2-Öğrencilerin, üniversitelerin sorunlarına karşı mücadele.
Gençliğin meşru ve demokratik direnişlerine iktidarın polisi ve emrindeki gericiler silahla karşı koymuşlardır. Sayıları binleri bulan yürüyüş, miting, forum, boykot ve işgal gibi eylemler daima silahla bastırılmıştır. Gençlik hareketleri içindeki eylemlerin gerekçelerine bakarak bunu daha iyi anlayabiliriz.
1967 yılında özel okulların devletleştirilmesi için üç yüz öğrenci İstanbul’dan Ankara’ya kadar yürümüşlerdir. O zaman AP ve gerici çevrelerce haksız karşılanan bu talep, bugün bizzat gericiler tarafından uygulanmak üzeredir.
1968 yılında AP Anayasayı değiştirmek istediği zaman okullarda boykot ve işgallere gidilmiştir. O zaman Anayasanın uygulanması için kahramanca direnen ve şehit veren öğrenciler, bugün sıkıyönetim mahkemelerinde hem o işgallerden dolayı, hem de Anayasayı ihlalden dolayı yargılanmaktadırlar.
Akdeniz’in saldırgan jandarması 6. Filonun İstanbul ve İzmir’e gelişlerine karşı protestolar artmış ve 6. Filo Türkiye’ye uğramaz olmuştu, devrimci gençler bir – iki yılda olsa, 6. Filonun İstanbul ve İzmir gibi şehirleri kerhane olarak kulllanmalarını engellemişlerdir. Fakat bugün aynı 6. Filo Türkiye’ye rahatça gelmekte ve cinsel ihtiyaçlarını karşılamak için gelenlere, iktidar alkış tutmaktadır. Bu konuda 1 Eylül 1971 günü 6. Filonun yurdumuza gelişiyle ilgili olarak Amerikan New York Times gazetesinin sahibi C.L.Sutzberger şöyle yazıyor: “Bakanlar artık taşlanmaktan korkmadan Amerikan taraftarı konuşma yapabilirler ve Amerikan gemileri de gösteri korkusu olmadan Türkiye’yi tekrar ziyaret edebilirler. Hükümet son zamanda afyon ekimini yasaklayan bir kanun çıkarmıştır ki, bu kanun da, Washington’u çok memnun etmiştir.”
Bu sözler, iktidar tarafından uygulanan politikanın kimleri memnun ettiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Diğer taraftan AP emniyet teşkilatları ve valiklerce kurdurulan ve Shell, Mobil Oil gibi Amerikan petrol şirketlerinden yardım alan Ülkü Ocakları, Mücadele Birliği gibi gerici teşkilatları gençlik eylemlerine karşı kullanmıştır.
Diğer taraftan AP iktidarı zamanında, üç yıl içinde hükümetin cinayet şebekeleri, otuzdan fazla siyasi cinayet işlemişlerdir. Bunların bir kısmı gerici ayaklanmalar tertipleyerek, cihad çağrıları ile ve camilere bomba koyup halkın inançlarını körükleyerek işlenmiş cinayetlerdir. Diğerleri ise planlı yürütülmüş ve polislere para karşılığı işletilmiş cinayetlerdir.
1968 yılında, 6. Filoyu protesto eden gençlere karşı, misilleme yapan polisler, İstanbul Teknik Üniversitesi Gümüşsuyu Yurdu’nu basarak Vedat Demircioğlu’nu yurdun üçüncü katından aşağı atmışlardır. Aynı günlerde, Ankara’da yakalanan devrimcilerin adliyedeki davalarını takiba giden Atalay Savaş, Anafartalar Caddesi’nde araba ile çiğnenmiştir.
1969 yılında, 6. Filonun İstanbul’a tekrar gelişini protesto etmek için yürüyüş tertiplenmiştir. Yürüyüşe katılan 30 bin civarında işçi, öğrenci ve memurlardan oluşan büyük bir halk topluluğuna, Dolmabahçe Camii’nde cihad çağrısı ile toplanan, bin kişi civarındaki gerici grubu saldırmıştır. Polislerin gericilere yardım ettiği bu saldırıda, Mehmet Ali Aytaç ve Duran Erdoğan öldürülmüştür. Aynı yıl Eylül ayında, İstanbul Üniversitesi yakınında, Taylan Özgür’ü gazete okurken polisler kahpece vurmuşlar ve sonra da devletin arabasına binerek olay yerinden uzaklaşmışlardır. Bu cinayetten bir kaç gün sonra Mehmet Cantekin ve Mehmet Büyüksevinç, Mücadele Birliği, Ülkü Ocakları ve emniyet teşkilatına mensup gericiler tarafından açılan yaylım ateşi sonucu ölmüşlerdir. Battal Mehetoğlu ise, gericiler Dolmabahçe Camii’nden sabah namazından çıktıktan sonra, Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi önünde, nöbet bekleyen polis arabalarından arkalarına pusu kurarak açtıkları yaylım ateşiyle vurulmuştur.
1970 yılında Ülkü Ocakları’na bağlı faşistler Hacettepe Üniversitesi’ne araba ile gelmişler ve öğrencilerin üstüne yaylım ateşi açarak Doktor Necdet Güçlü’yü öldürmüşlerdir. Aynı yıl faşistler İstanbul Çapa Enstitüsü’ne ve Ankara’da fen Fakültesi’ne saldırarak, Hüseyin Aslantaş ve İlker Mansuroğlu’nu öldürmüşlerdir. Yine 1970 yılı sonlarında Ankara Fen Fakültesi’nde faşistler pusu kurmuş ve okuldan çıkarken Recep Sakın, Nail Karaçam ve Mehmet Demir’in üzerine ateş açmışlar, Nail hemen ölmüş, Recep Sakın ve Mehmet Demir ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılmışlardır.
İstanbul’da Gamak ve Gislaved Fabrikalalarına saldıran polisler işçilerden, Hüseyin Çapkan ve Şerif Aygün’ü öldürmüşlerdir.
İzmir Aliağa Rafinerisi’nde işvereni protesto eden Yapı İşçileri Sendikası başkanı Necmettin Giritlioğlu’nu öldürmüşlerdir.
Ankara Sağlık Personeli Sendikası’nda çalışan Hıdır Altınay yakalanarak Ankara Emniyeti’ne götürülüp işkence ile öldürülmüş ve sonra da intihar süsü vermek için Emniyet Sarayı’ndan aşağıya atılmıştır.
Balıkesi Öğrenci Yurdu’na faşistlerin yaptığı baskıda ise Niyazi tekin öldürülmüştür.
5 Mart 1971 günü ODTÜ’ye saldıran güvenlik kuvvetleri Erdal Şener’i öldürmüşlerdir. Hafif ve ağır makineli silahların kullanıldığı bu saldırıda okul her taraftan kuşatıldığı için kendi mermileiyle Mevlüt Meriç isimli askeri ve bir işçiyi öldürmüşlerdir.
Tunceli’de Pir Sultan Abdal piyesi oynanırken emniyet sabote etmiş ve polisler tarafından Mehmet Kılan isimli köylü yurttaş öldürülmüştür.
Amasya ve Hatay Türkiye İşçi Partisi il başkanları, Emniyet Teşkilatı tarafından planlanarak öldürülmüşlerdir.
Kırkhan’da polisler camiye bomba koymuş ve peşinden gericiler tahrik ederek katliama girişmişler ve bir kişiyi öldürmüşlerdir.
Üç yıl içinde bu kadar siyasi cinayeti işleyenler hiçbir takibata uğramamışlardır.
Bugün demokrasi şampiyonu geçinen ve idam fermanı çıkaran sıkıyönetim savcıları… Sizlere sesleniyor ve göreve çağırıyoruz. Cazaevleri devrimcilerle dolu iken, bu kiralık katillerden bir tanesini dahi olsun neden yakalamıyorsunuz? Yoksa bu kadar siyasi cinayet peşine düşülmeyecek kadar önemsiz midir? Devrimciler vatana ihanetten yargılanırken, bu cinayetleri işlemek vatan görevi mi kabul edilmektedir? Bu cinayetleri işleyenlerin bir çoğunu biliyor ve duyuyoruz.
Devrimcileri Kim Öldürdü?
1-Taylan Özgür: Polis İhsan Çakıcı tarafından vurulmuştur, terfi ederek komiser olmuştur vehalen İstanbul Emniyet Teşkilatı’nda çalışmaktadır.
2-Nail Karaçam: Polis Sabri Can, Mahir Özsoy, Hasan Ali Arıkan ve Sami Bal (Ülkü Ocakları’na bağlı faşistler) tarafından vurulmuştur.
3-Hıdır Altınay: Ankara Emniyeti, eski İkinci Şube Müdürü Mustafa Erdoğan ve aynı şubede Komiser Selçuk tarafından hunharca öldürülmüştür.
4-Doktor Necdet Güçlü: İbrahim Doğan (Ülkü Ocakları’na bağlı faşist) tarafından
5-Necmettin Giritlioğlu: Kazım Soyuncu tarafından
6-İlker Mansuroğlu: Sabri Can, Mahir Özsoy ve Sami Bal tarafından
7-Mehmet Cantekin: Semih Topçu ve Abdulkadir Akpınar (Mücadele Birliği’ne bağlı gericiler) tarafından öldürülmüşlerdir.
Bütün bu kiralık katiller halen İstanbul Emniyet Teşkilatı’nda, sıkıyönetimin emrinde çalışmaktadırlar.
Bugünkü iktdar tarafından, ortaokul öğrencileri dahi sınıf diktatoryası kurmaktadan yargılanırken, siyasi cinayetlerin katilleri korunmakta ve taltif almaktadırlar. Cinayetlerle ilgili sivil mahkemelerdeki bir kısım dosyalar yok edilmiştir.”
THKO SAVUNMA (Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan), 2.Basım, İstanbul: 68’liler Birliği Vakfı Yayınları, Mayıs 2016, S.185-189.