
27 Mayıs Devrimi’yle birlikte gelişmeye başlayan sol, antiemperyalist bir temelde olgunlaşmaya başlamıştır. Vietnam, Kamboçya ve Laos’ta Amerikan emperyalizmine karşı yürütülen mücadeleye verilen destekle kendisini gösteren antiemperyalizm, Kıbrıs meselesiyle ulusal sorun haline gelmiş olan Amerikan üsleri, U2 uçak krizi ve Türkiye’deki nükleer silahlar konusu zemininde ete kemiğe bürünmüştür. Yine bu dönemde Türkiye solu, Türkiye’de bulunan çok sayıdaki Filistinli öğrencinin varlığının etkisiyle de antisiyonizm ile antiemperyalist mücadelenin ayrılmaz bir bütün olduğunu görmüştür.
Filistinlilerin İsrail İşgalcilerine Karşı Mücadelesi
Filistinlilerin İsrail işgalcilerine karşı verdiği mücadele, Türk solunda büyük bir sempati ve desteğe dönüşmüştür. Türk devletinin o zamanki genel politikası Araplardan uzak durmaktı ve Arap düşmanlığı körükleniyordu. CHP’nin tutumu da aşağı yukarı aynı idi. İslami sağ ise o dönem antikomünizm bağlacı ile Amerika’nın piyonu konumunda olduğu için Filistin meselesine ilgi duymuyordu.
Gençlik ve Parti
1960’ların sonlarındaki Sosyalist Devrim-Milli Demokratik Devrim tartışması temelinde MDD’yi savunanlar TİP’ten uzaklaştırılınca, büyük bölümü MDD saflarında yer alan gençlik partisiz kalmıştır. Gençlik kendisini parti yerine koymaya başlamıştır. Aynı dönemlerde Regis Debray’nın “Devrimde Devrim” adlı kitabında partisiz devrimciliği savunan FOKO’cu görüşlereri ile Marigella’nın “Şehir gerillası” kitapları Türkçe yayınlanarak partisiz devrimcilik fikirleri gençlere şırınga edilmiştir. Partisiz kalan bu gençlik, 1969’lardan itibaren Filistin’e gitmeye başlamıştır.
Filistin’e gidişlerde, partisizlik nedeni ile Türkiye’deki mücadeleden umutsuzluğa kapılıp “Bari Filistinlilerin mücadelesine katılalım” biçiminde görüşler olduğu gibi, orada eğitim görüp bu eğitim ve mücadele içersinde yeni gruplar oluşturma düşüncesine kapılanlarda olmuştur.
Filistin Demokratik Cephesi
O dönemde gidenlerin önemli bir bölümü Nayif Havatmenin Başında bulunduğu, kendini Marksist sayan Filistin Demokratik Cephe adlı örgüte gidiyorlardı. Hüseyin İnan’ın başını çektiği çoğunluğunu ODTÜ öğrencilerinin oluşturduğu grup ise Yaser Arafat’ın başında bulunduğu El Fetih örğütüne gitmişlerdi.
Ben de bu grupla birlikte El Fetih örgütüne gittim. Gaziantep’te trene binmiştik. Tren Fırat’ı geçtikten sonra yokuşta yavaşladığında trenden atlıyarak Suriye’ye varmış oluyorduk. Çünkü tren hattı sınırdı, atladığınız yer Suriye toprağıydı.
Suriye Askerleri
Halep’e gidecek otobüse binmek üzere Fırat’ın doğusuna geçmek gerekiyordu. Fırat’ın batısına geldiğimizde bir Jip Suriye askeri ile karşılaştık. Bize kim olduğumuzu, nereye gittiğimizi Türkçe olarak sordular. Biz de Halep’e El Fetih’e gideceğimizi söyledik. Hüseyin İnan’da kimlik kartı ve Halep’teki El Fetih bürosunun telefonu vardı. Bizi bir köye götürüp kamışlardan yapılmış bir dama (oradaki evler hep böyle idi) kapattılar. 1-2 saat sonra bizi götüren astsubay elinde sigara paketleri ve yiyeceklerle geldi. Yanında köylülerde vardı. “Bu gece burada Cumhurbaşkanımız Nurettin Attasi’nin konuğusunuz, yarın sabah sizi Fırat’ın doğusuna Halep otobüslerine bırakacağız” dedi.
Türkiye’deki Eylemleri Yakından Takip Ediyorlardı
Geleceğimizden haberdar olan Halep’teki El Fetih yöneticileri bizleri doğrulamış. Hükümet yetkilileri de “Bu gece misafir edin yarın bırakın El Fetih’e katılsınlar” demiş. O gece köylülerle konuşmamızda bizi şaşırtan en önemli şey, köylülerin Türkiye’deki gençlik eylemlerini çok yakından takip etmiş olduklarıydı. 15-20 gün önce İzmir’e gelen Amerikan 6. Filosunu karşılamak için otobüslerle Ankaradan İzmire gitmiş ve Amerikan askerlerine nefes aldırmamıştık ve Suriye köylüleri bizim bu eylemlerimizi biliyorlardı.
Prof. Dr.Ercan Enç
Kaynak: Aydınlık